Translate

İlişkiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İlişkiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haziran 2014 Perşembe

Benimle yaşlansana?

Benimle yaşlansana?

Kitap okurum, çay demler, börek açar, tatlı yaparım sana,
Ha birde, her sabah için şükrederim,
sonra gözlerine bakar "amin" derim.
Amin, bu günde gördüm seni, bu günde güzel geçecek demek ki...
Ben herkes gibi değilde, duam gibi severim seni,
kalbimden, gönlümden kopan gizli saklı sözler gibi..
Kim duasını sevmeden diler ki ?



29 Nisan 2014 Salı

Çocukları dudaklarından öpmek... BEN ÖPMEM !


İğrenmek değil, Bunun adı yanlış bulmak yabani olmak da değil... Yetişkin bir bireyin mikrobunun o meleğe bulaşmasının da anlamı yok bence...

Bunun adı bence Modern olacağız diye saçmalamak ! 

Çocuğun bedeni kendisine özeldir... 

Ve özel bölgeleri olduğunu, buna herkesin saygı göstermesi gerektiğini öğrenmesi gerekir. 

Dün sosyal medyada bir dostumunun ünlü bir anne kızın dudaktan öpüşmesi konusunda yazdıklarını okuyunca konuya temas etmeden geçemedim.

Ne var canım, anne babalar çocuklarını dudaktan öpebilirler. Bu illa ki cinsellik midir? Ensest midir? Bu nasıl çarpık bir anlayıştır diyordu bazı yorumcu arkadaşlar.

Bu davranışı bir uzman olarak doğru bulmadığımı söyleyince bana saçmalama dediler. “Yıllardır çocuklarını dudaktan öpen anne babalar ensest mi yapıyormuş yani” diye yorumda bulundular.

İlk tepkim şu oldu:

Anne babanızla ne zamandan beri dudak dudağa öpüşüyorsunuz? Bu bizim kültürümüzde nerede var? Bırakın Allahaşkına modern olacağız diye saçmalamayı!

“Biz yapmazdık ama şimdikiler öyle değil.” diye konu devam etti.

Şimdi ben soruyorum:

Çocuklarınızı dudaktan öpme ihtiyacını neden duyuyorsunuz?

Çocuğunuzu dudağından öptüğünüzde, herkesi bu şekilde öpebileceği şeklinde kafasına yerleşeceğini ve yabancılar tarafından da bu şekilde öpüldüğünde anormal bir durum olmadığını düşünmesine sebep olacağını akıl edemiyor musunuz? Bir yabancı tarafından dudağından öpüldüğünde size gelip söylemeyecek veya herkesi dudağından öpmeye çalıştığında bunu anormal karşılamayacaksınız o halde. Bu durumda çocuğunuzu tacizlere karşı nasıl uyanık tutabileceksiniz?

Yok, sadece anne babalar öpebilir mi diyeceksiniz?

Karıkoca ya da sevgililer dudaktan öpüşebilir dediğimize göre, çocuk sizinle kendi konumu arasında nasıl bir ilişki türü belirleyecek o zaman?

Anne baba olmanız size çocuğunuzu dudağından öpme hakkı vermediği gibi, vücudunun başka yerlerine dokunma, çıplak veya çıplak olmayan türlü resim ve videolarını çekip orada burada paylaşma, yayınlama, seyrettirme ve daha bunlar gibi pek çok şeyi yapma hakkını da vermez.

Çocuklarınızın altlarını değiştirirken bir özen içinde olmanız gerekir. Yaşları büyüyen çocukları artık emzirmemeniz gerekir. 4 yaşına gelmiş hala annesinin memelerini ellemeye çalışan çocukların durumunu makul bulmuyorum arkadaşlar.

Çocuğun bedeni kendisine özeldir. Ve özel bölgeleri olduğunu, buna herkesin saygı göstermesi gerektiğini öğrenmesi gerekir. Önce anne baba buna saygı göstermelidir ki, çocuk da kendisine saygı göstermeyi öğrensin.

Çocuklar için sevgi ve sarılma, sevginin bedensel olarak ifadesi elbette çok önemlidir. Ancak bunu kafanıza göre yapamazsınız.

Anaokullarımda öğretmenlerime, çocuklara gereksiz sarılma ve öpmelerden uzak durmalarını ve onlara “aşkım, sevgilim” diye hitap etmemelerini öğretiyorum yıllardır. Bu anne babalar için de geçerlidir. Geçenlerde yanaktan makas alan bir okul görevlimizi ciddi şekilde uyardık ve bu şekilde davranan görevlilerin işlerine son veriyoruz. Sapık olduğunu düşündüğümüz için değil sadece. Çocukları dövmek kadar, onların istekleri dışında bedenlerine yapılan sevgi yaklaşımları da yanlıştır.

Anne baba olmayı fazlaca abartıyoruz. Çocuklar, değişip duran hayat görüşlerimizi üzerlerinde deneyebileceğimiz deneme tahtaları değiller. Bedenlerine, ruhlarına, gelişimlerine kendinize duyulmasını istediğiniz biçimde saygı gösterin ve onları kendinize ait bir şey olarak görmekten vazgeçin. Onlar size ait değiller. Mülkünüz değiller. Canınızın istediğini yapamazsınız.

Daha bir çok havalı teori de eklerdim ama gerek yok. Konunun özü “Canınızın istediğini yapamazsınız” cümlesinden ibarettir...
 
 

Akıl Sağlığı Bakanı / Dilek Kırcaoğlu

Akıl Sağlığı Bakanı / Dilek Kırcaoğlu

 
 

Akıl Sağlığı Bakanı / Dilek Kırcaoğlu

 

28 Nisan 2014 Pazartesi

Parfüm mü Alıcaktınız ??? Baş döndüren, seksi ve şehvetli kokular… Afrodizyaklar :)

Çekici şişelerinin yanı sıra cezbedici etkiye sahip kokularla, sevgilinizi veya eşinizi çekim alanınıza alabilirsiniz. İşte, kadınların denemeleri gereken birkaç öneri…

Parfüm, kadınların girdikleri her ortamda iz bırakabilmelerini sağlayan, erkekleri tahrik eden, çantalarından ayırmadıkları en önemli aksesuarlar. Eğer karşınızdaki erkeğin ayaklarını yerden kesmek istiyorsanız gül, yasemin, vanilya, misk ve nanenin baştan çıkarıcı gücüne başvurun. Bu beş ana kokunun ağırlıkta olduğu parfümleri sizler için …

Elizabeth Arden Green Tea
İçindekiler: Nane, bergamot, portakal, limon, kehribar, ravent ve yasemin.
Emilio Pucci Vivara Variazioni Verde
İçindekiler: Nane, bergamot, portakal, gül, misk, sedir.
Giorgio Armani Acqua di Gioia
İçindekiler: Nane, yasemin, sedir ağacı, kahverengi şeker, labdanum.
Lucky Scent Hermès Eau D’Orange Verte
İçindekiler: Nane, limon, bergamot, portakal,yasemin, mandalina.
Sephora Annick Goutal Eau de Sud
İçindekiler:
Nane,bergamot, mandalina, greyfurt, mine çiçeği, fesleğen, paçuli.
Bond No.9 Nuits de NoHo
İçindekiler:
Yasemin, paçuli, misk, gül ağacı, mandalin, vanilya.
Bond No.9 Bottega Veneta
İçindekiler:
Yasemin, paçuli, bergamot, erik, yosun, biber.
Bvlgari Jasmin Noir
İçindekiler:
Zambak yasemin, misk, yeşil bitkiler, portakal çiçeği.
Burrbery Summer
İçindekiler:
Yasemin, gül, siklamen, frezya, amber, sandal ağacı.
Cerruti 1881
İçindekiler:
Yasemin, kişniş otu, sümbül, mimoza, menekşe, portakal çiçeği, amber, misk, vanilya
Cartier Baiser Vole
İçindekiler:
Vanilya, misk, zambak, bal, şeker, amber, paçuli, frezya.
Dolce Gabbana The One
İçindekiler:
Vanilya, bergamot, mandalina, şeftali, egzotik meyveler, yasemin, beyaz zambak, yosun.
Guerlain Les Elixirs Charnels Oriental Brulant
İçindekiler:
Vanilya, misk, paçuli, gül, mandalina, hint baklası.
Jo Malone London Vanilla & Anise Cologne
İçindekiler:
Vanilya, misk, bergamot, pembe gül, mandalina.
Jo Malone Boyfriend
İçindekiler:
Vanilya, yasemin, amber, misk, paçuli, sandalağacı, mango, kapuz, limon, papaya, şeftali.
Givenchy Ange ou Demon Le Secret
İçindekiler:
Misk, yeşil çay, italyan kış limonu,şakayık,yasemin, nilüfer,paçuli,sarı odun.
Lancôme Trésor Midnight Rose
İçindekiler:
Misk, yasemin, gül, şakayık, vanilya, ahududu, sedir ağacı.
Nordstrom Escada Especially Escada
İçindekiler:
Misk, yasemin, şakaya, gül, paçuli, ylang ylang.
The Body Shop White Musk
İçindekiler:
Misk, orkide, kehribar, portakal çiçeği, türk lokumu, kremşanti.
Versace Bright Crystal
İçindekiler:
Misk, amber, nar, şakayık, manolya, akaju, nilüfer çiçeği.
Bvulgari Rose Essentielle
İçindekiler:
Gül, menekşe, zambak, yasemin,greyfurt, vanilya, mimoza, böğürtlen, sandal ağacı.
Chanel Mademoiselle
İçindekiler:
Gül, yasemin, paçuli, vanilya, misk, sandal ağacı, çilek, greyfurt, bergamot.
Chloe
İçindekiler:
Gül,manolya, şakayık,amber, bal, sedir ağacı, frezya, liçi, vadi zambağı, misk.
Gucci Rush
İçindekiler:
Gül, nergis, palmiye, frezya, müge, gardenya gülü, siyah frenk üzümü, misk ve meşe yosunu, misk.
YSL Baby Doll
İçindekiler:
Gül, ylang ylang, frenk üzümü, yaban gülü, zencefil, kakule, tarçın, nar, greyfurt, misk, şakayık, limon.


18 Nisan 2014 Cuma

Aynen YA !!! #bacaklarınıtopla #yerimiişgaletme


Toplu taşıma araçlarında erkeklerin oturma şekillerine kadınlar sonunda isyan etti.

 Sosyal medyada 'yerimi işgal etme' ve 'bacaklarını topla' isimleriyle kampanya başlatıldı. #yerimiişgaletme ve #bacaklarınıtopla hashtag'i ile Twitter'da başlatılan kampanyada erkeklerin metrobüs, otobüs, metro gibi toplu taşıma araçlarında kadınları nasıl rahatsız ettiklerini gösteren fotoğrafları paylaştı. Toplu taşıma araçlarında bacaklarını açarak oturan erkekler yüzünden sıkışan kadınlar çektikleri kareleri o an Twitter'da paylaşıyor.

#yerimiişgaletme #bacaklarınıtopla #bacaklarinitopla #toplabacaklarini #edep #düzgünotur #beyefendiol #taciz #kampanya #erkekmisin #terbiyesiz #kadinhaklari #saygi #istanbul #hak #woman #culture #respect #nurture #rude #journey

Yavaş Yavaş Bizide Tüketen Elektromanyetik Aletler...


Elektromanyetik Alan" konusunda doktora yapmış bir kişiyinin yazısını paylaşmadan edemicem....

Öncelikle dizüstü bilgisayarlarıni asla ve asla kucağınızda, dizinizin üstünde kullanmayın.
En çok manyetik alanı saç kurutma makinesi ve ütü yayar (bu aletleri kullanırken acele edin, işinizi çabuk bitirin.

"Yatak odalarında televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu bulunması tahmin edemeyeceğiniz kadar zararlıdır. Havayı iyonize eden elektromanyetik alan yüzünden çoğu zaman bir koku ile algıladığımız ancak gözle göremediğimiz elektrik yüklü parçalar havada asılı kalırlar.
Saatlerce havalandırsanız bile tam olarak ortamdan süpürülmezler, her nefes aldığınızda ciğerlerinize bu parçaları çekiyorsunuz demektir.

Elinizin hemen altındaki klavye ve Mouse ise her hareketinizde elektrik sinyalleri gönderir. Mutlaka kablolu mouse kullanınız. . Aynı şekilde uzun süreli klavye ve mouse kullanımı maalesef bilekleri ve eli deforme etmektedir. "RSI (Repetitive Strain Injury)" denen sürekli aynı bedensel hareketlerin tekrarıyla oluşan eklem rahatsızlıkları ve "Carpal Tunnel Sendorumu (tekrar eden hareket sendromu )" ciddi sonuçları olan ve ameliyat gerektirebilen hasarlar verirler.
Lazer baskı yapan yazıcılar, çalışmaları sırasında ozon gazı üretirler.
Uzmanlar kanser ve bağışıklık sistemi hastalıklarının, manyetik alanın zayıflattığı bünyelerde oluştuğunu söylüyorlar.
Mesela çoğumuzun kullandığı Bluetooth kablosuz bağlantısı için HP firmasının resmi kitapçığı "lütfen sağlığınız için bir metreden kısa mesafede Bluetooth kullanmayın” diyor.
Eğer bütçeniz yetiyorsa LCD dediğimiz ince ekranlardan alın. Bunun radyasyon seviyesi daha düşüktür.
Bilgisayar kasanızı bedeninizden uzak tutun. Kabloları mümkün olduğunca uzun tutarak çevrenizdeki boş alanı uzatın, Bilgisayar masanızı metal aksamdan değil, ahşap ve elektrik yükü tutmayacak şekilde oluşturun.
Bilgisayarınızın bağlı olduğu prizi mutlaka topraklı yaptırın.
Günde bir kaç saatten fazla keyif, oyun ve web gibi zorunlu olmayan aktiviteler için bilgisayar karşısında zaman harcamayın.
Son olarak, bilinen tüm elektronik cihazlarda elektromanyetik alanı yakalama becerileri yüzünden özellikle ametist kristalleri kullanmanızı ve bilgisayarınızın yakınına koymanızı önereceğim.
Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıklarında elektrik yükleri sıfırlanarak gereken koruma alanını sağlamaya devam ederler."

Sevgili okurlar, ben şahsen Balıkesir Dursunbey Güğü Köyü'nde çalışırken, köyde ametist madeni olması nedeniyle, bol miktarda ametist kristali edinmiştim.

VE EN ÖNEMLİ KONU:
. . . Eğer acil servis doktoru falan değilseniz, cep telefonunuz uyuyacağınız odada asla açık olarak kalmamalı. Gece siz uyurken Yatak Odanızdan en az 10 metre uzakta olmalıdır!!!!
Yapılan araştırmalara göre 20 dakika boyunca cep telefonu ile kesintisiz konuşanların, bir sağlık kuruluşunda beyin kontrolünden geçmesi gerekiyor. Nitekim telefon ile konuşurken sınırı aştığınızda hep başınız ağrır.. Unutmayınki , konuşurken de telefonun patlama gibi bir tehlikesi vardır . . . Mutlaka KULAKLIK KULLANIN ! ! !

Telsiz telefonlarda da benzer tehlikeler mevcut, ev telefonunuz telsizse değiştirin, kablolu alın.
Çamaşır ve bulaşık makineleri çalışırken yanında durmayın ( mesela bulaşık makinesini çalıştırıp yanındaki masada keyif çayı içmeyin veya masa keyfi yapmayın ), çünkü çok manyetik alan yayarlar. Özellikle çamaşır makinesinin, çamaşırları döndürme aşamasında hemen uzaklaşın.
Son olarak; kullanmadığınız aletleri fişten çekin. Yapılan araştırmaya göre, "stand by" da yani bekleme modunda kalan aletler, gene elektrik tuketıyorlar. Ve ABD'de bekleme modunda tüketilen elektiriğe " vampir elektirik" deniliyor. Bu da gösteriyor ki elektronik aletler fişten çekilmediği, en azından güç düğmesinden kapanmadığı sürece bizim için tehlike yaymaya devam ediyor.
Tüm bu aletlerin neden olduğu masraf ve küresel ısınma yetmiyormuş gibi, bizi de tüketiyorlar yavaş yavaş.

(Dç Doktor Ayşegül yıldız)

14 Şubat 2014 Cuma

Bi Küçük Eylül Meselesi vardı; HALLEDEMEDİM :(((( Farah Zeynep Abdullah & Engin Akyürek


Herşey tam;

aileniz, arkadaşlarınız, kariyeriniz, sevgiliniz ve sizi sevenler her şey var;

PEKİ NEDEN BEN TAM HİSSETMİYORUM dersiniz,

NE EKSİK !!!

Her şeyin yolunda gittiği bir hayata sahip olan Eylül, talihsiz bir olay sonrasında yaşamının son bir ayını unutur. Çevresindeki herkes, tüm arkadaşları ve ailesi ona hiçbir sorun olmadığını söylemesine rağmen Eylül bir şeylerin yolunda gitmediğinden şüphelenir. Tamamen bilinçsizce, sadece içgüdülerini dinleyerek Bozcaada'ya gider ve orada tesadüf eseri hiç tanımadığı tuhaf bir adamla karşılaşır. Bu gizemli yabancı ise kendinden emin bir şekilde Eylül'e kendisini hatırlaması gerektiğini, aşık olduğu adam olduğunu söyler.

Yapımcılığını Ay Yapım'ın üstlendiği aşk filminin başrollerini Farah Zeynep Abdullah ve Engin Akyürek paylaşırken, yönetmen ve senarist ise Kerem Deren.

Müzik ise çok güzel Nil KARAİBRAHİMGİL

 

Yorumuma gelince;

Gala güzeldi kalabalıktı, ay yapım adına herkes ordaydı... 
Muhteşem bir kalabalıktı..
Film sanki bana çok kısa geldi, yada fazla beklentiyle mi gittim acaba; 
Ferah ve Engin ikiside iyi oyuncular çünkü, uzun soluklu sanki Bir Kelebeğin Rüyası  daha yoğundu.... 
Yinede oyunculukları güzel yumuşak, yaz aşkı tadında tatlı sıcak bir öyküydü... 
14 Şubat için bir renk, bu havalarda yazdan bir sıcaklık diyelim... 
İyi seyirler; sizden de yorum bekliyorum ...
Lay lay laay, müzik dilimde takıldı dönüyor sürekli yakışmış.. tam uydurmuş yine Nil, tebikler...


 Bu arada Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun...

30 Ocak 2014 Perşembe

ŞEHR-İ İSTANBUL - Romantik Şehirler Listesinde ...

 

 

 

 

 

 

 

 

ABD'de yayın yapan bir seyahat sitesi, dünyanın en romantik 20 şehrini belirledi. Bali Adası'nın zirvede yer aldığı listede, İstanbul 15, "Aşk şehri" olarak adlandırılan Paris 20'nci sırada gösterildi

 

Misstravel adlı tanışma ve seyahat sitesi dünyanın en romantik şehirlerinin listesini çıkarttı. Endonezya'nın doğal güzellikleri ile ünlü Bali Adası ilk sırada yer alırken, ikinci sırada ise diğer bir tropikal tatil cenneti olan Tayland'ın Puket Adaları yer aldı. Üçüncü sırada ABD'nin doğal yaşam parklarıyla misafirleri cezbeden kenti Austin bulunurken, onu İspanya'nın tarihi dar sokaklarıyla meşhur Katalan kenti Barselona takip etti. Beşinci sırada ise İngiltere'nin Oxford kenti var.

KAHİRE ŞAŞKINLIĞI

Detaylı bir araştırmanın ürünü olan bu sıralama, 7 bin 300'den fazla uçuş ve otel rezervasyonu dikkate alınarak hazırlandı. Listede 6'ncı sırada bulunan ve görenleri şaşkına çeviren şehir ise uzun süredir şiddetli gösterilerle gündeme gelen Mısır'ın başkenti Kahire. "Aşk şehri" olarak anılan ve tarihi güzelliklere ev sahipliği yapan Fransa'nın başkenti Paris, listede ancak 20'nci sırada yer alırken, 15. sırada gösterilen İstanbul, Paris'in önüne geçmeyi başardı. 





 

EGZOTİK ADALAR İLK SIRALARDA

Endonezya'da bulunan Bali Adası'nı (üstte), Tayland'daki Puket Adaları ile ABD'nin Austin şehri takip ediyor. Fransızlar'ın dünyaca ünlü Paris kenti (solda) ise 20'nci.

Ve En güzel şk Manzaralarıyla Karşınızda Şehr-i İSTANBUL












17 Ocak 2014 Cuma

Önüne Yeni Oyuncak koyan ANNE; Eline Cep Tel. Veren BABA belkide yeterince ÇOCUĞUNUZLA İLGİLENMİYORSUNUZDUR !!!

Son dönemin en önemli sorunu; farketmek istemesekte...
Gergin, biraz hareketli yani kelime seçmeye çalışıyorum, huzursuz hırçın çocuklar;
Biliyormusunuz sebebi ne;
Onunla ilgilenmediğiniz için, istediği ilgi için, anne babanın dikkatini çekmeye çalıyor belkide acı vermeyi deniyor...

Çalışıyorsunuz ve çocuğunuza vakit ayıramamaktan şikayet 
mi ediyorsunuz? İşte size kaliteli zaman geçirmeniz için 50 öneri.

  1. Parmak boyasıyla resimler yapın.
  2. Puzzle yapın.
  3. Birlikte resimli kitap yapın.
  4. Kitaplarınızı şeffaf ambalajla kaplayın.
  5. Birlikte bulmaca çözün.
  6. Odasını birlikte boyayın.
  7. Hayvan seslerini taklit edin.
  8. Pizza yapın.
  9. Bir kaba su koyup kağıttan kayık yüzdürün.
  10. Evde basit fizik deneyleri yapın.
  11. Satranç öğretin.
  12. Işığı arkanıza alarak gölge oyunu kurun.
  13. Evde çöp toplama oyunu oynayın. Kim daha çok eşya toplarsa ödül alsın.
  14. Mısır patlatın.
  15. Birlikte şarkı söyleyin.
  16. Sessiz sinema oynayın.
  17. Birlikte radyo tiyatrosu dinleyin.
  18. Bir eşyayı evde sakladıktan sonra haritasını çizin. Çocuğunuz bulsun.
  19. Akvaryum kurun.
  20. Saklambaç oynayın.
  21. Birbirinizi gıdıklayın.
  22. Evde değişik boyda bardakları ters çevirip kaşıkla sesle çıkartın.
  23. Eski bir tişörtü kumaş boyaları ile boyayın.
  24. Kâğıttan uçak yapın, yarışın.
  25. Birbirinizin taklidini yapın.
  26. Sihirbazlık numaraları yapın.
  27. Kese kâğıdından çanta yapın.
  28. Kibrit çöpleri ile şekiller oluşturun.
  29. Birlikte bir hikâye yazın.
  30. Süngerden makas yardımıyla ördek yapıp boyayın.
  31. Sabah erkenden kalkıp beraberce güzel bir kahvaltı hazırlayın.
  32. Balkonda domates, çilek yetiştirin.
  33. Evde dondurma yapın.
  34. Birlikte evde pasta yapın.
  35. Ona hikâye anlatın.
  36. Birlikte bir resim yapın.
  37. Oyun kartları ile köprüler yapın.
  38. Birlikte fotoğraflarınızı düzenleyin.
  39. Birkaç çarşaf ile odanın içinde labirentler kurun.
  40. Yastıkları aralıklı dizerek engel atlama oynayın.
  41. İsim şehir bulmaca oyunları oynayın.
  42. Birlikte bir blog açın. Olmadı ortak günlük tutun.
  43. Haftada bir birlikte evde film izleyin.
  44. Evde yastık kavgası yapın.
  45. Pul koleksiyonu yapın.
  46. Haritada şehir bulmaca oynayın.
  47. Kütüphanenizi arşivleyin.
  48. Tekerlemeler söyleyin, uydurun.
  49. Gece balkondan ya da camdan gökyüzüne bakarak yıldız kaymasını izleyin.
  50. En önemlisi; çocuğunuzla kaliteli bir zaman geçirin. Önüne oyuncak, TV, bilgisayar vs. koymak onunla ilgilenmek değildir!
ALINTI

13 Ocak 2014 Pazartesi

AŞK . . .


'İmkansız,'' dedi gurur. ''Riskli,'' dedi tecrübe.
''Manasız,'' dedi mantık. ''Yine de denemeye değer,'' dedi kalp.

13 Aralık 2013 Cuma

Gül ile Bülbül misaliyim bugün ...


Sana gül gonca diyorlar bana şeydâ bülbül
Güle gülmek yaraşır bülbüle feryâd ey gül
Gam-ı ferdâyı düşünme gel efendim gül, gül
Güle gülmek yaraşır bülbüle feryâd ey gül

~Lâ-Edrî~

13 Kasım 2013 Çarşamba

2014 Dünyanın En İyi Balayı Mekanı : KAPADOKYA - NEVŞEHİR

Dünyadaki en büyük seyahat rehberi yayımcısı Lonely Planet 2014 yılı için en iyi balayı güzergahlarını seçti.


Dünyadaki en büyük seyahat rehberi yayımcısı Lonely Planet 2014 yılı için en iyi balayı güzergahlarını seçti. 
Listenin ilk sırasında Nevşehir’in Kapadokya bölgesi var.

Lonely Planet yazarları ile editörleri tarafından internet üzerinden yapılan değerlendirmeyle belirlenen sonuçlarda
Kapadokya’nın yanı sıra Brezilya, Fas/Marakeş, Saint Lucia/Karayipler, Endülüs/İspanya, Bali Adası/ Endonezya, 
California/ ABD, Quenstown/Yeni Zelanda, Colchagua Vadisi/Şili, Dunton Hot Springs/Colorado/ ABD yer alıyor.

Lonely Planet’in web sitesinde de yayımlanan listenin Kapadokya ile ilgili maddesinde, 
Kapadokya peri bacalarıyla, görsel olarak kendine özgün ve başkalarıyla görsel olarak paylaşılması gereken bir yer”
 ifadesi yer aldı.

ama ben bir gidemedim hep bahaneler çıktı :((( detayı ozaman yazacağım 

 

25 Ekim 2013 Cuma

ERKEKLER NE İSTER :))) Ne İstemezler ki :P İŞTE İDEAL KADIN ...

Teknoloji, erkeklerin hayallerini süsleyen kadınları tek bir kadında birleştirdi. 


İngiltere'de fotoshop uzmanları, herkesin beğendiği ünlülerin en güzel yerlerinden bir kadın yarattı! Oyuncu Megan Fox'un kaşları, Angeline Jolie'nin dudakları, Gwyneth Paltrow'un çenesi, Kate Beckinsale'in burnu, Kelly Brook'un göğüsleri ve Cheryl Cole'nin gözlerinin kullanıldığı kolaj, günümüzün "mükemmel kadınını" ortaya çıkarttı.

Erkekler kadınlar konusunda hep en iyisine sahip olmak ister. Siz de en iyisi olmak istiyorsanız en azından bu özelliklere sahip olmalısınız.

İşte ideal bir kadında aranan özellikler:

1- İdeal kadın okuma alışkanlığına sahip olmalı. Karşısındaki erkekle her konuda konuşabilmeli.

 2- Telefonla gerektiği kadar konuşmalı. Konuşma süresi uzdıkça erkeklerin sinirlerini bozuyor. 

3- Makyaj ve parfümde aşırılıktan kaçınmalı ve çok çarpıcı ojeler kullanmamalı. Böyle görünen kadınlar daha çok ilgi çekse de iş ciddi ilişkiye gelince erkeklerin tercihi doğal ve masum güzellikten yana oluyor. 

4- Televizyon bağımlısı olmamalı. Yaşamını televizyon programlarına göre programlayan ve bu saatlerde dünyadan kopan kadınlar erkeklerin onlardan uzaklaşmasına neden oluyor.

5- Lüks tutkunu olmamalı, alışveriş sırasında da mantığını koruyabilmeli.  

6- Alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıkları olmamalı. Beğendikleri kadınları aynı zamanda birer anne adayı olarak gören erkekler kötü alışkanlıkları olan kadınlarla ciddi ilişki düşünemiyor.

7- Formuna dikkat etmeli. 


8- Konuşma yeteneği çok iyi olmalı. Bol bol yani, filan, şey gibi kelimeler kullanan ve argo konuşan kadınlar yerine etkili ve tane tane bir konuşma her zaman erkekler tarafından daha çekici bulunuyor.
 
9- Sadece kızlarla değil erkeklerle de arkadaş olabilen kadınlar, erkeklere daha çekici geliyor. Böyle kadınlarla daha kolay ve iyi iletişim kurabiliyorlar.

10- Kıskanç olmamalı. Sevgilisini sürekli sorgulayan ve takip eden kadınlar, kendilerine güvenmedikleri mesajını vererek çekiciliklerini kaybedebilirler.
 
11- Erkeğin her şeyiyle ilgilenmemeli. Bazen annesinden daha ileriye geçerek, erkeğin her işiyle ilgilenen kadınlar, aradaki büyünün bozulmasına ve erkeğin kaçmasına neden oluyorlar.
 
12- İdeal kadın kendiyle barışık olmalı. İç dünyasında huzurlu olabilmeli. Geçmişte yaşadığı psikolojik sorunları ve ailesel problemleri çözümleyememiş kadınların, erkeklerin gelecek planlarına girmeleri zorlaşıyor. 
 
13- Kendi ayakları üzerinde durabilmeli. Hiçbir işlerini bir erkeğin yardımı olmadan yapamayacağını düşünen kadınlar, erkeklerde önceleri bir koruma duygusu yaratsa da bir süre sonra bu duygu sıkılmaya dönüşüyor. 



 
 

6 Eylül 2013 Cuma

Mucize Zayıflamanın Sırları! --- Şeyda COŞKUN


Malum Şeyda Coşkun diye bir ünlümüz var. 

Bu kişi herkesi kısa sürede zayıflatıyor. Hem de yürüye yürüye çok ciddi paralar kazanıyor.
Mesela geçen gün 40 km yürümüş.
"Bacakların cıbık gibi olacak yakında" dedim. O da bana "Görsen bayılırsın" dedi.
Aman aman maşallah ve tabii kazandığı paraya da Allah bereket versin.
Bacaklarında ve tabii kazandığında hiç gözümüz yok ama bu kadar kısa sürede insan zayıflatmak doğru mu? Sağlıklı mı?



 
Mesela Gülşen'e 2 ayda 12 kilo, Hadise'ye 50 günde 13 kilo zayıflatmıştı.  
Şimdi de Hacı Sabancı'ya 17 günde 10 kilo verdirmiş.
Maşallah maşallahta ne kadar sağlıklı.  
Ben iki senedir sürekli yazıyorum. Hatta demediğimi bırakmadı.
O hiç kimseyi takmıyor yürümesine, zayıflatmasına devam ediyor.
Hatta bana bi küçük gıcık kaptığını bile düşünmüyor değilim. Çünkü ben sürekli Şeyda'yı eleştiriyorum.
Ben de artık hem bu küslük bitsin hem de şu olayın detaylarını bir kendisine sorayım diye Şeyda'yı aradım.
"Anlat bana bu kadar kısa sürede nasıl zayıflatıyorsun insanları. İnsanların metobolizmalarıyla mı oynuyorsun" dedim.
Şeyda, "Bir deli kuyuya taş atıyor herkes o kuyunun başında. Kimse beni arayıp sormuyor" dedi.
Ben de "E soruyorum işte anlat. Sağlıklı mı?" dedim.
İşte Şeyda'dan satır satır notlar. Artık gerisine siz karar vereceksiniz...

Çünkü şimdi diyetisyenler şiddetli şekilde seslerini yükseltecekler söylediklerine:  

-Ben az kilo verdirtmiyorum, diğerleri az kilo verdirtiyor. Hep aynı peynir, hep aynı yemek. İnsanlar sıkılıyor. Ayda 4 kilo vermek çok az.
-Bir insana ayda 4 kilo verdiren kişi doğru neden ben ayda 10 kilo verdirince size saçma geliyorum.
-4 kilo az diyen ülke benim 10 kiloma fazla diyor.
-Öncelikle insanlarımızın büyük ödemleri var. Ben önce bu ödemleri yok ettiriyorum. Hacı'dan çok ödem sorunu vardı.
-Hacı ile her gün iki kere yürüyoruz. Gün de 3 saat spor yapıyoruz.
-Ben hem diyeti hem sporu buluşturdum. O yüzden de "Bunu daha önce ben neden düşünemedim diye" çıldırıyorlar.
-Hacı dün çorba günüydü. Her türlü besini aldı. Dün 700 gr verdi. Şimdi o sizin okuduğunuz kilodan daha fazlası gitti.
-80 kilo üzerinde bir kadın ayda 9-10, 100 kilo üzeri bir erkek ayda 12-15 kilo rahat verir.  
-Ben her gün 15 km yürüyorum. Ama dün 40 km yürüdüm. En uzun yürüyüştü.
-Gülben Ergen bana "Üzerimdeki ağırlığı aldın" diyor.  
-Benim için herkes aynı. Gereksiz pohpohlama yapmam. Gülben'miş, Gülşen'miş, Hacı'ymış fark etmez. 
-Herkes aynı parayı öder. Herkes aynı muameleyi alır. Herkesle ayrı ayrı ilgileniyorum.
-Ben onların bedenini kendi bedenim gibi görüyorum. Onların bedenlerinin içine giriyorum.
-Hayatlarında aşkı, sevgiyi her şeyi yemenin yerine koyanlar var. Hayatındaki sevgili, aile, arkadaş boşluğunu yemekle dolduranlar var.
-Ben mutsuz olduğum zaman yürüyorum, bacaklarımı görsen bayılırsın.  
-Magazin gazetelerini müşterilerimi takip etmek için okuyorum....
ESİN ÖVET / HT MAGAZİN








































22 Ağustos 2013 Perşembe

5'ten 7'ye --- Çiftlerin özel hayatı olur mu?

İki kişinin paylaştığı bir özel hayat değil kastettiğim. 
Kişilerin tek tek kendilerine ait hayatlardan, gizli bahçelerden, Fransızlar'ın akşamüstü saat beş ile yedi arasına koydukları serbest saatlerden söz ediyorum. 
Konu ilişkilerse kadınların soruları bitmez. O zaman bir soru daha soruyorum: 
Neden bazılarımız gizli bahçelerini koruma konusunda diğerlerinden daha mahir?
Zeynep Güven yazdı




























Yönetmen François Ozon’un Potiche (Kadın İsterse) filmi, kadının özgürleşmesi üzerine tatlı bir komedi. 
Ben izlerken başka bir şeye, filmdeki evli karakterlerin evlilik dışı ilişkilerine ve bu ilişkileri yaşayış biçimlerine takıldım. 
Kendisi de kaba saba bir adam olan şemsiye fabrikası sahibi Robert Pujol’ün, sekreteriyle olan ilişkisi çok da incelikli ya da ilginç değildi. 
Ama Catherine Deneuve’un canlandırdığı orta yaşlı Suzanne Pujol bir yerde dikkatimi çeken bir şey söyledi:


“Evet, geçmişte benim de birtakım maceralarım oldu. Ama bu ilişkileri mümkün olduğunca kısa ve gizli tutmak için elimden geleni yaptım.” Suzanne’in sesinde en ufak bir suçluluk duygusu ya da pişmanlık yoktu. 
 Evli bir kadın olarak, evlilik dışı ilişki yaşamanın tek raconu, kaçamağı gizli tutmak ve uzatmamakmış, o da bu konuda gereken maksimum özeni göstererek üstüne düşeni fazlasıyla yapmış gibi doğal ve huzurluydu. Hatta, filmin devamında Suzanne, çocuklarından birinin kocasından olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı. Kavga gürültü koptu haliyle ama kan gövdeyi de götürmedi. Koca da dahil kimse için dünyanın sonu gelmedi. Potiche bir komedi filmi, hatta vodvil. 
Elbette karakterler abartılmış, karikatürize edilmiş. Gerçek hayat bu kadar renkli ve hafif değil. 
Yine de filmdeki, ihanet de dahil her türlü ilişki faulünü daha hafif yaşama hali beni de hafifletti ve hafif hafif düşünmeye başladım...

Çiftlerin özel hayatları olur mu? Paylaşılan değil, ayrı ayrı yaşanan özel hayatlardan söz ediyorum. İlle de üçüncü kişilerin olması gerekmiyor. Kişinin kendini yaşadığı, kocasından, karısından, sevgilisinden bağımsız var olduğu anları, alanları kastediyorum. 
Telefon mesajlarını, e-postaları kurcalamamaktan, dün gece kimin kiminle nerede ne yaptığını fazla kurcalamamaya kadar uzanan hayli geniş bir spektrumdan bahsediyorum.

Özgürlük, hovardalık, çapkınlık
Kocamın e-posta şifresini benden saklamasına bozulurmuş gibi yapıyorum ama böyle davrandığı için içten içe mutlu oluyorum. İki sebeple. Birincisi, onun benden ayrı bir özel hayat talebinin olması hoşuma gidiyor. Bu, benim gözümde onu daha kişilikli yapıyor. 
İkincisi, bu tavrı bana da kendime ait bir özel alan açma hakkını tanıyor. Yaşasın eşitlik! 
Yaşasın özgürlük! Hatta konumuz bu değil ama, yeri geldi, yaşasın kardeşlik! 
Evet, Fransızlar da “Yaşasın Özgürlük!” demişlerdi. Üstelik Fransız Devrimi’nden bile önce. 
Devrim son noktaydı, uzun özgürlük cümlesi ondan önce yazıldı. Fransız kültürüne aşina olanlar, “libertinage” kavramını bilir. Sözlükten bakarsanız, bu kelime “kötü yol” “çapkınlık” “hovardalık” “sefahat” anlamlarına gelir. Ama kökleri ve ifade ettikleri daha derindir. 
Toplumun, dinin kurallarını takmamayı, dünya zevklerinden payına düşeni almayı, üstelik bunları hiç suçluluk duymadan yapmayı benimseyen bir anlayış. 
Libertin’lerin en ünlüsü ise sadizm-mazoşizmin isim babası Marquis de Sade. 
İşte, 17-19. yüzyıllar arasında özellikle Fransa’yı etkileyen libertinage; hedonizmi (hazcılığı) toplumun DNA’larına işledi.

İlişkilerde Fransız farkı
Uzun yıllar Fransa’da yaşayan Mine Kırıkkanat, geçenlerde bir televizyon kanalında, şimdi bir Amerikan hapishanesinde cinsel taciz suçundan yargılanmayı bekleyen eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’la ilgili konuşurken, söz döndü dolaştı, kadın-erkek ilişkilerinde Fransız farkına geldi. Şöyle diyordu Kırıkkanat: 
 “Fransa’da seks o kadar kişisel bir meseledir ki, ne toplum karışır ne de hukuk. Fransızlar belden aşağı vurmazlar. Orada seks kasetiniz çıkmaz. Orada aldatma bir boşanma sebebi değildir. Karım/kocam beni aldatıyor diye mahkemeye gidemezsiniz. En fazla karınızla/ kocanızla kavga edersiniz. 
Bu yüzden, orada bir cumhurbaşkanının evlilik dışı bir ilişkiden çocuğu olduğu bilinir ama bu gazetelere konu olmaz...”

Fransa’da yaşayan ve 20 yıldır bir Fransız’la evli olan yazar Sedef Ecer’den, her iki toplumu da bilen biri olarak bir karşılaştırma yapmasını istedim: 
“Türkiye’de ilişkilerde sahiplenme çok daha fazla. Yalnızca romantik ilişkilerde değil, anne-çocuk ilişkilerinde de öyle. Fransa’da evli ya da bekar, insanların kendilerine ait gizli bahçeleri var. 
Ama gizli bahçe ille de üçüncü kişiler anlamına gelmiyor. Farklı arkadaşlar, ayrı ayrı geçirilen zamanlar, bu zamanların tadını suçluluk duymadan çıkarma anlamına geliyor. Hayatın tadını çıkartmayı seven bir toplum Fransızlar. Hem kadın hem de erkek bu anlamda kendini özgür hissediyor.”

E-posta, telefon karıştırma işini Sedef ’e de soruyorum ve çok ilginç bir cevap alıyorum: 
“Kocam hiçbir özel eşyamı karıştırmaz. Çünkü bunların arasında görmek, bilmek istemeyeceği şeyler bulmaktan korkar. Hayatımda, ona tercih edeceğim biri varsa, zaten bunu söyleyeceğimi bilir. Önemsiz bir şeyi de bilmemeyi tercih eder.” Sedef’in cevabı ilginç, çünkü “kocam hiçbir özel eşyamı karıştırmaz...” cümlesi şöyle de devam edebilirdi: 
Çünkü bana yüzde yüz güvenir! 
“Yüzde yüz güven olur mu hiç” diye itiraz ediyor Sedef. Yirmi yıllık evlilikte bir de yüzde yüz güven varsa, o kadının ya da adamın evdeki mobilyadan bir farkı kalmaz. Fazla güven romantizme zarar verir.”

Aynı şeyi, pop filozof Alain de Botton’a da sordum ve kendisine bir kez daha hayran oldum. Bu kez fikirleri yüzünden değil, sorularıma 24 saatten kısa bir sürede cevap verdiği için! Botton’un karısı da kocasının e-postalarını karıştırmıyormuş. “Birbirimizin sınırlarına çok saygılıyız. Bir miktar mahremiyetin, hatta gizemin, paylaşmak istediklerimiz konusunda bizi daha hevesli yaptığını biliyoruz” diyor, Alain de Botton sınırlarını anlatırken. Ona göre gizli bahçeler bir ilişkiye zarar değil tam tersine yarar getiriyor: 
“Başka insanların ilgimizi çekmesinin bir sebebi de, bizden farklı olmalarıdır. Ayrı zamanlar geçirip farklı şeylerle uğraşacağız ki, birbirimize gösterecek yenilikler olsun.” Onu bulmuşken tavsiye istemeyi de ihmal etmedim. Hem çift olarak kalıp hem kendi özelimizi koruma konusunda bize ne önerirsiniz, diye sordum. Kuralları baştan koymamızı söylüyor: 
 “İlişkinin en başında ne kadar özel alan istediğinizi açıkça ortaya koyun. Böyle bir deklerasyon için ilk buluşma bile erken sayılmaz. Böylece karşınızdaki sizin bu isteğinizi kişisel almaz. Bu isteğinizin, onu az sevmenizden değil, kendi özgürlüğünüze düşkün olmanızdan kaynaklandığını bilir.”

Aslında Alain de Botton da bu işlerin çok kolay olmadığını biliyor. 
Bilmese, “sizce boşanmalar neden bu kadar arttı” sorusuna, “beni asıl şaşırtan, insanların boşanmaları değil, neden hâlâ evlenmeye devam ettikleri” diye cevap vermezdi. Çift olmakla kendi özelini korumak arasındaki hassas dengede mükemmel bir formül olmadığını söylüyor: 
 “Evlilik dediğimiz şey, seks yapma, yakın olma ve aile kurma ihtiyaçlarından doğuyor. Bu üçünün aynı insanda, hem de uzun süreli olarak bulunması hiç kolay değil. Mesela, kaçamaklarla seks arzumuzu doyurabiliriz ama aileye ve yakınlığa zarar veririz.”

Fransızlar “cinq a sept” diyor. Tam tercümesi, beşten yediye. 5’te işten çıkıyorlar, akşam saat 7’ye kadar sosyalleşiyor, arkadaşlarıyla buluşuyor, güzel bir şarabın ya da sosyal flörtün tadını çıkarıyorlar. Eskiden, evli Fransız erkekleri “metres”leriyle buluşmak için akşam üstü 5 ile 7 arasını tercih ederlermiş. İşten sonra, aileyle yenen akşam yemeğinden önce. 
Zinanın suç, aldatmanın boşanma sebebi olmaktan çıktığı bugünün Fransa’sında “metres” kavramına yer yok. Ama 5’ten 7’ye geleneği devam ediyor. Fransızlar belki de bu yüzden çalışma saatlerinin artmasını istemiyor!
Fotoğraf: Pamela Hanson
Temmuz 2011

 

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Çocuklarla Sohbet Edin... İletişimden Uzak Bir Gençlik Büyüyor...


Akatlar’da yürüyordum; kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu:
“Oğlum dersleri tamamen bıraktı; ne söylesem hiç fayda etmiyor.
Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor.
Ne yapacağımı şaşırdım,
Hocam ne yapalım?”

“Sohbet ediyor musunuz?”
“Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.”

“Kaç yaşında?”
“On yedi yaşında.”

“Mesela ne diyorsunuz?”
“Sınavların yaklaştığını söylüyorum; derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum; böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zamanda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını anlatıyorum.”

“Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.”
“Evet.”
“Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz.”

“Valla bilmem; biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.”
“Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz.”

Kadın haklı olarak “neden bahsediyorsunuz,” diyen bir yüz ifadesiyle bana baktı.
İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu.
***

Öğrencileri ve anababaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle birlikte anababalar da oturdu.
Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir boş sandalye koydum.
“Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor?” diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla anacağım bir öğrenci yanımdaki sandalyeye geldi oturdu.

“Adın ne?”
“Selim.”
“Kaç yaşındasın?”
“On iki.”

“Bugün ayın kaçı?”
“24 Aralık 2008.” (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.)

“Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü açmış olacaksın. Tamam mı?”
Anladığını belirtmek için başını salladı.

“Lütfen gözünü aç.”
Selim, gözünü açtı.
“Bugünün tarihini söyler misin?”
“24 Aralık 2028.”

“Kaç yaşındasın?”
“Otuz iki.”
“Ne iş yapıyorsun?”
“İç mimarlık.”

Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessümü var. Belli ki, onlar da Selim’in söylediklerini benimle birlikte ilk defa duyuyorlar.
“Nerede çalışıyorsun?”
“New York, Manhattan’da.”
Anne, babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık ifadesi.

“Evli misin?”
“Hayır.”
“Arkadaşlarından evlenenler oldu mu?”
“Kızların hepsi evlendi.”
Gülüşmeler..

“Çalıştığın yere beni götürür müsün?”
“Ofisim, Manhattan’da 86 katlı bir binanın 42. Katında.”
Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik, 42. Katta indik.
“Burası ‘home office,’” dedi.

İçeri girdikten sonra açıkladı:
“Dubleks daire: aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve ofis odam.”
“Selim, salonda neler var?”
“Salonda masa var, koltuklar var, sandalyeler var; komodin var, sehpalar var.”
“Duvarlarda ne var?”
“Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var.”
“Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir miyiz?”
“Annem ar, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim var, ablam var, ben varım.”
“En küçük sen misin?”
“Evet.”
“Selim, bu fotğrafa baktığında, içinde ‘keşke!” duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir ‘keşke’nin sesini duyuyor musun?”
Hiç beklemeden “Evet,” dedi.

“Haydi, anlat bize,” dedim.
“Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu; çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu.”

Baba’ya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu.

Selim’e teşekkür ettim. Ve sordum:
“Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi?”
“Hayır!”

“Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi?”
“Olanla ilgili olarak konuştuk.”

“Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı?”
“Yeniden konuşmak isterim; sohbetimizden zevk aldım.”
***

Sohbet özel türden bir konuşma, kendine özgü özellikleri olan bir söyleşidir.
Sohbet içinde olan iki insan o an için güç, onur ve değer yönünden eşittir ve olanı paylaşırlar; olması gereken üzerinde konuşmazlar.

Korku kültürünün olduğu yerde sohbete izin verilmez.
Türkiye’nin aydınlık geleceğinde anababaların çocuklarıyla sohbet içinde olmasını diliyorum.

Doğan Cüceloğlu

Benzer Yazılarım

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...♥ Zeynep'le Güne Merhaba ♥...

'Ve sen yine denendiginde
ve yine kalbin daraldiginda
ve yine bütün kapilar yüzüne kapandiginda
ve yine ne yapman gerektigini bilemediginde
Uzun uzun düsünve hatirla Yaradanini!
Allah kuluna kâfi degil mi?
(Zümer/36)

Konumuz Ne olsun :)