Translate

15 Eylül 2020 Salı

Ispanaklı Doğum Günü Pastası (Köstebek Kümbet De Deniyor)


 Keki için;
•    4 adet yumurta
•    1 su bardağı toz şeker
•    1 su bardağı taze ıspanak püresi 

( 20ad. Kuzu ıspanak yaprağı + 2 kaşık sıvı yağ + 3 kaçık su ile rondoda çektim )


•    1 su bardağı un
•    1 paket kabartma tozu
•    1 paket şekerli vanilin
 

Kreması için;
•    1 paket vanilin
•    1 poşet krem şanti
•    1 çay bardağı süt ile iyice çırpıp hazırlayın, buzdolabına atın.
 

Şanti Karışımı için;
•    1 paket vanilyalı puding ( 3,5 bardak süt ile hazırlanan miktar)
•    3 su bardağı süt ile pişirin, tam kapatmadan önce içine
•    1 su bardağı Hindistan cevizi katıp karıştırın, ocaktan alın soğusun… 

Soğuduktan sonra buzdolabına attığınız krem şantinin yarısını içine katıp iyice karıştırın, 

kremamız hazır…

* Krem şantinin yarısını üzerini süslemek için kullanacağız
 

Keki ıslatmak için
•    1 bardağa 2 kaşık şeker karıştırılmış süt
 

İçine ;
•    1 Adet Muz
•    1 salkım çekirdeksiz İzmir üzümü
•    1 çay bardağı çikolata damla
•    1 çay bardağı iri kıyılmış ceviz

Üzeri için;

•    Şekerli süsleme
•    Yarım paket Çikalatalı sos (1 su bardağı süt ve 1 çay kaşığı nescafe ile pişirerek hazırladım)

 

  • Önce keki için şeker ve yumurtaları iyice çırpın, ıspanak püresini de ilave edin, 
un, kabartma tozu ve vanilin ile karıştırarak harcımızı hazırlayın.

  • Kelepçeli 26 cm kalıbı kullandım, içine kağıt kullanıyorum, 
önceden ısınmış 180derecede fanlı 30 dk.da benim fırınım pişiriyor… 

  • Çıkarınca soğumasını bekleyin ve tam ortadan yatay olarak bıçakla kesin, 
2 cm kalınlığında iki daire kekiniz olacak. 
İkisini de 2 kaşık şekerle hazırladığımız süt ile ıslatın.

  • 1 daire kekinizi orta boy borcam tencere içine çukur şeklinde yerleştirin, içine krema sürün ve muz dizin, 
tekrar krema sürün, çikolata damla ve ceviz dökün, 
tekrar krema sürün ve üzümleri yerleştirin, iç harcımızı bitirin….

  • Diğer yuvarlak kekimizi de tam üzerini kapatacak şekilde üzerine yerleştirelim, 
kenarlarından 1 cm kadar kestim tam oturması için, bilginize… 
 bu şekil buzdolabında dinlendsin, ben çikolata sosumu pişiriyorum, 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  • 1 saat sonra ayaklı kek standıma ters çevirerek çıkartıyorum, 
çikolatalı sosum biraz soğudu üzerine döküyorum, 
iyicekaplama yapmadım, çikolata akan şekli hoşuma gidiyor, 
krem şantinin yarısını ayırmıştık onunla üzerini şekil veriyorum… 
ve renkli şekerleme ile süsülüyorum…

  • İnanın bu kadar uzun uzadıya anlatılınca çok oldu, 
yoksa biri soğurken diğerini hazırlıyorum çabucak oluyor… 
Ama özverili sunumlar güzel olur… 
Böyle şık şeylere her zaman vakit ayırın…

Afiyet bal şeker olsun…

Doğum gününüz kutlu olsun 

 

6 Ağustos 2020 Perşembe

Fırın Sütlaç Tarifim - 6 Kişilik - Toprak Güveç Kabında Yapılışı

 

 Fırın Sütlaç  En sevdiklerimden Serin, lezzetli pratik ve çok lezzetli, 

hadi yapalım...

  • 1 litre süt
  • 1 su bardağı şeker
  • Yarım su bardağı pirinç
  • 2-2, buçuk yemek kaşığı buğday nişastası
  • 1 paket vanilya
  • 2 su bardağı su
  • Yarım su bardağı süt (nişastayı açmak için)

Üzerine ;

  • 1 yumurta sarısı
  • Fındık
  • Fıstık
  • Ceviz içi


 

24 Temmuz 2020 Cuma

AYASOFYA

AYASOFYA CAMİİ 

aya sophia mosque

916 yıl kilise olarak ibadete açık olan yapı, 
Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye çevrilmiştir. 
29 Mayıs 1453'te, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldığında, 
Ayasofya yaralı Bizans askerlerinin, kadın ve çocukların sığınma yeriydi.
İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin eline geçmesinden sonraki birkaç gün boyunca Ortodoks Kilisesi mensupları Ayasofya'da ibadete devam etti.
1 Haziran 1453'te İstanbul'daki ilk Cuma namazını burada kılan Fatih Sultan Mehmet, 
Ayasofya'nın Osmanlı yönetimi altında cami olarak hizmet vereceğini duyurdu. 
Mihrap ve minber yapıldı, çan ve Haç kaldırıldı. Mozaiklerin üstü kapatıldı.

...

AYASOFYA NEDEN MÜZEYE ÇEVRİLDİ?
 
1923'te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, 
Ayasofya 1931'de kapatıldı. 
Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müzeye dönüştürülmüştür. 
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı.
1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi. 
Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesinde.
Açılışından İstanbul'un fethine kadar 915 yıl kilise, 1453'ten 1934'te alınan kararla müze oluncaya kadar cami olarak kullanılan, 86 yıldır da müze olarak hizmet veren Ayasofya, 
Türkiye'de yerli ve yabancı turistler tarafından en çok ziyaret edilen yapıların ilk sırasında yer alıyor.
Ayasofya'da müze olduktan sonra da çeşitli dönemlerde restorasyonlar yapıldı.

Ayasofya'da Temmuz 2016'da düzenlenen Kadir Gecesi programında 85 yıl aradan sonra sabah ezanı okundu.
Ekim 2016'da Ayasofya'nın ibadete açık olan bölümü Hünkar Kasrı'na,
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından uzun yıllardan sonra ilk kez asaleten imam atandı.
2016 itibarıyla Hünkar Kasrı bölümünde vakit namazları kılınmaya ve minarelerinden Sultanahmet Camisi ile 5 vakit çifte ezan okunmaya başlandı.
İstanbul'un fethinin 567. yıl dönümünün kutlandığı bu yıl ise 29 Mayıs 2020'de Ayasofya içinde Fetih Suresi okundu.

Ve Yarın
23 Temmuz 2020'de ...
Benim ülkemde
benim kıta sahanlığım içinde
benim bayrağımın altında
benim camimde cuma namazı da kılınacak ...




 Not : Halıların rengi özellikle turkuaz seçilmiş, 
bir araştırdım aslında ne kadar önemliymiş bu ton...


 

#Turkuaz, camgöbeği yeşil rengin hafifçe mavi tonudur,
Türkiye'nin #Akdeniz sahillerinin renginden esinlenilerek türetilmiştir. 
Türk'ün Fransızca'daki karşılığı olan #Turquoise 'den gelmekte ve literatürde Türk mavisi olarak bilinmektedir.
 

Beni bilirsiniz:) Nasıl da çok severim 🌺


24 Haziran 2020 Çarşamba

BİZE Empoze edilmeye çalışılan YENİ DÜNYA : #Adrenochrom #pizzagate nedir bilen var mı ??


Bugün bir yazı okudum #Adrenochrom #pizzagate nedir bilen var mı!!! 

yada 

Sandra Bullock genç kalabilmek adına ne enjekte ettirdiğini duydunuz mu ?? 

 

Tükçe izlemek için tıklayabilirsiniz

Açın, okuyun, öğrenin !

her geçen gün gördüklerim, artan bu absürt yaşamlar, 
dinler arası eşitlik dedikleri, #lgbt, #virüs, #spermbankası #taşıyıcıanne lik 
hatta yakında siperm bankasından doğanların çocukların evliliklerini ...
Yediklerimizin ne kadarının gıda olduklarını ...

 herşey zaman içinde yavaş yavaş normalleştirildikçe 
çocuklarımıza bu hayatta nelerin YANLIŞ olduğunu nasıl öğreteceğiz, 
DOĞRU bildiklerimin ne kadar kabul göreceğinden ben artık korkuyorum 

.
.
.
Bu çocukların organlarını, derilerini, kanlarını alanlar kaportacılar mı?
Tinerciler mi? Fırıncılar mı? Bakkalcılar mı?
Kim, kim? 
-Doktorlar, Profesörler!
(İşini islam hassasiyetiyle yapanları tenzih ederim)
.
.
.

Doğru bildiğimin, inandığımın ardında bir damla da olsa yazıyorum,
1 kişi de okusa yazamaya devam edeceğim...
  

17 Haziran 2020 Çarşamba

7. Koğuştaki Mucize


Arşivimize bir tane film daha ekleyelim....

7. Koğuştaki Mucize, 

İlk izlediğimde etkilendiğim, hatta not alıp sizlere mutlaka yazmalıyım dediklerimden... 
5 milyonun üzerinde izleyicisi Türk sinema tarihinin en çok izlenen 8. filmi oldu. 
aslında itiraf ediyorum çok geciktim :(

Ege kasabasında 1983 yılında küçük bir kız ölür;
Zihinsel engelli bir babanın (Aras bulut gerçekten çok iyi oynamış👌👌👌👌👌👌)
 siyah önlüğünü giyip yeni ilkokula giden kızı ile aynı zeka yaşında başına gelenleri konu almış, 
küçücük bir kızın umuduyla adaleti ozamanlarda aramışlar ...

Şimdiki gibi miydi eskiden diye... 
başlar hani büyüklerimiz...
 
kerpiç evler, ev yapımı çabalar, ilk öğretmenim, hayat şartları, 
askeriye, hayata el koyanlar, kanunları kurallar varmış, 
vicdansızlar cabası, günümüz şartlarına çok şükür.

Tüm hepsini senaryoyu yazabilirim bunlar hep bildiğimiz yaşamlar... 

Bir umudun peşinde giden küçük kızı sevdim,
Ona gerçekten inananları sevdim,
Ama en çok güzel yürekli insnaları sevdim, 
özlüyor insna samimiyeti her daim...
Geçmiş anılara döner gibi oldum, benim de okula giderken kırmızı bir çantam vardı, 
ilk onu almıştık siyah önlüğümle beraber...

 Neyse...

Memo'nun başına gelenler de aynen öyle, suçsuz yere neler çekiyor, 

izleyin bakalım 7. Koğuştaki Mucize onu kurtarabilecek mi?

 



Çağan IRMAK Babam ve Oğlum filmini anımsattı biraz bana ...

27 Mayıs 2020 Çarşamba

10 dk. da Ev Yapımı Limonata

Tarifim harika 👏

Bu kıvamı lezzeti dışarıda bile bulamıyorum 😣

Oğlum bile arada ister oldu 👩‍🍳

Rengi tadı harika

Malzemeler

  • Dondurucuya 2 saat önceden atılmış 2 adet limon + 1 adet portakal(yada yeşil elma)
  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1 çay kaşığı dolusu limon tuzu (ekşi sevenler 1 tatlı kaşığı da koyabilirsiniz 👍)
  • 3 litre su
  • Taze nane



  1. Dondurucu da sürekli portakal + limon hatta yeşil elma atar oldum😊.
  2. Dondurucu dan çıkarınca 5 dk. Suda bekletin meyveleri.
  3. Portakalın turuncu kabuk kısmını incecik soyuyorum.
  4. Hemen alt katmanı beyaz kabuk kısmını soyup atıyorum çöpe.🌺 püf noktası beyaz kısmını kullanmayın acı yapıyor.
  5. Portakalın turuncu dış kabuk ve içini rondoya 5-6 parça bölüp atıyorum.
  6. Aynı şekilde limonun da iki kök sap kısımları ve iç beyaz kısımlar çöpe gidiyor, sarı dış cephe ve içi rondoya atıyorum.
  7. 2-3 dk çalıştırıp parçalıyorum içine 1 su bardağı şeker, limon tuzu ekleyip 3 dk daha çalıştırıyorum.
  8. Son olarak benim robot büyük boy 1 kilo su ekleyip iyice parçalıyorum.
  9. Hazır olunca tülbent yardımıyla süzüyorum, iyice tortu kalınca üzerine 1 kg su daha karıştırarak sıkın özü kalmasın. Sıktıkça son su 1 kiloyu daha karıştırın.
  10. Şişelere koyun ve içine taze nane yaprağı koyun, hazır.
  11. Soğuk servis yapın 💐.
  12. Afiyet bal şifa olsun 😘

17 Mart 2020 Salı

Hz. Peygamber (s.a.v) "Ölüm dışında hiçbir hastalık yoktur ki, çörek otunda onun için bir deva bulunmasın" demiş...


Bağışıklık sistemimizi her türlü virüs ve mikroba karşı sağlamlaştırmak için ; 

- Paket gıdalardan, kimyasal deterjan, parfüm vs sentetiklerden, margarin ve türevi trans yağlardan uzak durmalıyız.
Çünkü; 
Zararı terk, faydayı celbetmekten efdaldir!" 
-Kuran Şifadır.. 
Evvela farzlarımızı yerine getirmek, sünnetlere dişlerimizle tutunmak gerekir.
Rabbimiz Celle Celaluhu ve Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem ne emretti ise hayrımıza, neyden nehyetti ise şerrimizedir.
Manevi sağlığımız herşeyden önemlidir.
Çünkü; Kalp hasta ise, bedenin sağlıklı olması fayda vermez.
Kalp sağlam ise, bedenin bozulması zarar vermez..
Rabbimizin emirlerine sarılmak bizleri her daim korur,
Kuran-ı Azimüşşan ve emirleri en büyük şifa kaynağımızdır. 
-Birde Rabbimizin imtihan ettiği dertlerimiz için, bize merhamet ederek lütfettiği faydalı nimetleri vardır.
Efendimizin bildirdiği üzere çörekotu ve bal bunların en başında gelir.. 
Şimdi sizlere güzel bir tarif vereceğim.

1 kişi için;
2 bardak suyu kaynatıyoruz. 
Kaynadığında 1 yemek kaşığı çörekotu ve 2 diş sarımsağı atıyoruz.
Sarımsakları kabuğu ile çıtlatıp atıyoruz. Ben kürdan ile bir kaç yerinden de deldim.
Kısık ateşte 10-15 dakika kaynatıyoruz.
Sabah akşam içebilirsiniz.
ben bardağa koyduktan sonra içerisine 1 kaşık bal ve kaşığın ucuyla toz zencefilde ekliyorum.
Hamilelerde içebilir.
4 yaş altı bebeklerinize de 1-2 tatlı kaşığı verebilirsiniz.
Manevi tedbir olarak bol bol avuçlarınıza okuyun kendinizi ve yavrularınızı başından topuğuna kadar mesh edin..
Bunu Peygamberimiz her gece yapardı, hikmetleri çoktur.

Rabbim bu günlerimizi razı olduğu şekilde atlatmamızı nasip eylesin, korku ve endişelerimizi kefaret etsin.. 
Tedbir bizden, takdir sendendir Rabbim.. 
Biliriz ki tedbirimiz takdirinin önüne geçmez,
bu sebeple her ne olursa olsun bizlere dimdik durmayı, kaosa sürüklenmemeyi, her daim güçlü olmayı nasip eyle..
Bizlere Müslüman basireti ver..
Bugün bu biyolojik savaşın idrakına vardık,
peşine şifaymış gibi sunacakları aşı, çip, ilaç her ne ise tüm bunlardan bizi ve ehlimizi muhafaza eyle..
Bizler fıtratımızda yaşamak, bir Müslüman gibi ölmek istiyoruz tatbik ettir Ya Rabbi!
Yağmur İbiç

12 Mart 2020 Perşembe

ZARA 'dan Alışveriş Çılgınlığı

Eski Bir Zara Çalışanından 

Markanın Pazarlama Stratejisine Dair İtiraflar !!! 👈👈👈

Markaların birbirinden farklı pazarlama stratejileri var. Tabii ki çoğu çalışan da bu stratejilerden haberdar.

Günümüz tüketim toplumda markalar birbirleriyle rekabet edebilmek adına farklı pazarlama stratejileri geliştiriyor. Özellikle moda alanında ise bu rekabet çok daha canlı diyebiliriz. Yüzlerce marka her yıl, tüketiciye hitap etmeye ve gelirlerini artırmaya çalışıyor. Tabii ki rekabetin bu kadar kızıştığı bir ortamda yerlerini korumak için stratejilerini iyi belirlemeleri gerekiyor. Zara da bu markalardan biri. Küresel bir marka olan Zara’nın yurt dışı şubesinde çalışan eski elamanlarından biri de popüler olan markanın ürünlerini pazarlamak için nasıl stratejiler kullandığını açıkladı. Detaylara birlikte bakalım.

Eski bir Zara çalışanı “muhtemelen, dünyanın en yenilikçi dağıtım ağı” olarak tanımladığı markanın pazarlama stratejilerini açıkladı

 Neredeyse dünyadaki her büyük şehirde mağazası olan Zara’nın kıyafetleri hem ünlüler hem bloggerlar tarafından sıkça tercih ediliyor ..

Peki Zara nasıl bu kadar başarılı? İşte popüler markanın pazarlama stratejilerinden bazıları; 

1. Zara çalışanları mağazada beğendikleri kıyafetleri almıyorlar ! 

Zara çalışanları, çok sevseler bile mağazadan kıyafet almıyorlar. Bunun yerine, modelleri çevrimiçi sipariş ediyorlar. Bu ise, kimsenin denemediği tamamen yeni bir ürün almak için. İnternetten sipariş verildiğinde ürünün daha önce denenmemiş olma olasılığı çok daha yüksek. Ayrıca, beğendiğiniz bir ürünün bedeninizi uygun olanını mağazada bulamazsanız, internet üzerinden sipariş verebilirsiniz.

2. Bir ürünü beğenip ertesi gün satın almaya gelirseniz bir şey bulamayabilirsiniz

Satış sırasında, mağazalardaki kıyafetler genellikle taşınır. Bu, koleksiyonların değiştiğine inanmamızı sağlamak için yapılır. Bir gün önce gördüğünüz bir ürünü daha sonra bulamadıysanız muhtemelen daha arka raflara kaldırılmıştır. Ön tarafta ise yeni koleksiyondan kıyafetler vardır.

3. Tüm çalışanların indirim almak için kullandıkları bir kart bulunuyor, ZARA'da çalışan dostlarınızı bir yoklayın :)

Zara çalışanları, sadece Zara mağazalarında değil, İspanyol Inditex şirketindeki tüm mağazalarda indirim imkanı sunan özel bir kart kullanıp, personel indirimi alabiliyorlar. Bu kart; Pull & Bear, Massimo Dutti, Oysho, Bershka, Zara Home, Stradivarius gibi mağazalarda da kullanılabiliyor.

4. Mankenlere giydirilen kıyafetler özenle seçiliyor 

Bazı insanlar en pahalı modellerin mağazadaki en popüler yerlere yerleştirildiğini düşünüyor. Aslında bu doğru değil. Vitrindeki ve ve mağaza içerisindeki mankenlere giydirilen kıyafetler, satışın çok olduğu ürünler. Mağazanın ana hedefi mümkün olduğunca çok kıyafet satmak. Bu nedenle de diğer ülkelerde popüler olan ve çok satılan ürünler vitrinlerde kendine yer buluyor. Sonuçta bir ülkede satış rakamları başarılı olduysa diğer ülkede de olma şansı var.


5. Koleksiyonlar farklı kalitede hazırlanıyor

Zara’nın 4 koleksiyonu bulunuyor; Basic, Woman, TRF ve Studio. Basic koleksiyonu genellikle günlük giyim için kıyafetler içeriyor. Zara Woman, özel tasarım ve daha kaliteli modeller içeriyor. TRF ise, sokak stilini sevenler için daha spor bir tarz sunuyor. Zara Studio ise; her mağazada satılmayan ancak kolayca internet üzerinden sipariş edilebilen premium kıyafetler. Tabii ki bunların kalitesi ve fiyatları da birbirlerine göre farklılık gösteriyor

6. Bir kıyafetin yalnızca tek bir bedeni varsa buna dikkat edilmeli

Alışveriş yapıyorsanız ve sonra sevdiğiniz bir elbisenin sadece bir bedeni olduğunu görüyorsanız, panik yapmayın. Sadece mağaza görevlisine beğendiğiniz kıyafetin farklı bedeni olup olmadığını sorun. Mesele şu ki, bazen mağazalar müşterinin ürünü bitecek diye düşünüp o an satın alması için bunu uyguluyorlar. Çünkü mağazaya gidip çok fazla elbise olduğunu görürseniz, satın alma işleminizi erteleyebilir, fiyatları ve modelleri karşılaştırmak veya hatta fikrinizi değiştirmek için farklı mağazalara gidebilirsiniz.

7. Mağazalarda modellerin üzerindeki kombinler de birer strateji ürünü

Raflara bakarsanız, yan yana yerleştirilen tüm kıyafetlerin birbirleriyle uyum içerisinde olduğunu göreceksiniz. Bu, müşterilerin tek bir şey yerine tam bir kombin almasını sağlamak için yapılır. Yani aslında düşündüğünüzden ve istediğinizden daha fazla olmuş olursunuz. İşte tüketim çılgınlığı!

8. Lüks markaların bazı modelleri kopyalanır, ancak bir fark vardır 

Birçok Zara ürünü, ünlü markaların tam kopyaları veya “yarı kopyaları” dır. Markanın tasarımcıları ünlü markaların yeni sürümlerini takip eder ve gelecek koleksiyonlarda yeniden yaratmak istedikleri modelleri seçerler. Zara, dünyadaki trendleri takip ediyor ve trendi takip etmek isteyenlerin bunu çok para harcamadan yapmasına izin veriyor.

9. Tabii ara mevsimler yerine yazın ve kışın kıyafet almak çok daha ucuz

Zara’da büyük satışlar yılda 2 kez oluyor; kış indirimi ve yaz indirimi. Kış indirimi yeni yıldan önce başlıyor ve Ocak ayının sonuna kadar devam ediyor. Yaz indirimi ise yaz ortasında başlayıp ve yaz sonuna kadar sürüyor. Bu nedenle, indirimleri takip edip beğendiğiniz kıyafetleri çok daha uygun fiyata alabilirsiniz. 


 Yazı alıntıdır,
tamamen planlanmış, sektöre hakim girişimciler için tavsiye niteliğindedir...

 

 


 

 

 

 

 

 

 

27 Şubat 2020 Perşembe

Regaip Kandilimiz mübarek olsun


savaş + kriz + deprem + virüs bambaşka bir 2020 yaşıyoruz ...
Tam dua vaktindeyiz dostlar

19 Şubat 2020 Çarşamba

10 Dk. Da Pratik Bol Çikolatalı Truff

Hazır kek ve krema ile 10 dk.da harika Lezzet

Malzemeler
  • 200 ml sıvı krema
  • Evdeki sütlü çikolata ve bitter çikolata parçaları 
(1 ad. ülker baton sütlü çikolata 40gr + 2ad. bitter çikolata 80gr. alabilirsiniz)
  • 2 paket kakaolu kek (440 gr)
  • Yarım su bardağı kırılmış fındık yada ceviz
  • 2 çorba kaşığı tereyağ
  • 1 pk. vanilin
  • (tercihinize bırakıyorum aroma isterseniz tadında 1 Adet Muz)
Üzeri için;
  • Antep fıstığı
  • Hindistan cevizi
  • Kırılmış ceviz içi
  • Kakao
  • Şekerli Pasta süsleri


Hazırlanışı

  1. İlk önce kremanın içinde tereyağ ve çikolataları eritiyorum, (benmari usulü)sıcak olması soğumaya başlayınca vanilyayı ve fındığı ekliyorum.
  2. Parçaladığım kakaolu kekin içine karışımımı döküp, minik toplarımı hazırladığım soslarımda yuvarlıyorum, bukadar.
  3. Buzdolabında 1 saat bekleyince ve minik truff kağıt kalıplarda kahve yanına servisi daha şık oluyor :) Afiyet olsun


6 Şubat 2020 Perşembe

Büyük İstanbul Depremi ZELZELE-İ AZİME - Sözcü Gazetesi

"İşte bugün,üzerinden tam 125 yıl geçen son büyük İstanbul depremini; 

tarihimizde “Hareket-i Arz”, “Zelzele-i Azime” ve “Zelzele-i Müthişe” diye anılan 1894 depremini anlatacağım" 

Sinan MEYDAN.


İstanbul’da 10 Temmuz 1894 Salı günü saat 12.24’te 17-18 saniyelik çok şiddetli bir deprem oldu. 
Resmi rakamlara göre İstanbul il sınırları içinde 474 kişi öldü, 482 kişi yaralandı. 
Toplam 387 dayanıklı yapı, 1087 ev, 299 dükkan hasar gördü


1894 DEPREMİ
Tarih: 10 Temmuz 1894, Salı.
Saat: 12.24.
İstanbul, çok şiddetli bir depremle sarsıldı.
Ertesi gün Moniteur Oriental Gazetesi depremi okurlarına şöyle aktardı: “Saat 12.24'te yaklaşık yarım dakika süren şiddetli yer sarsıntısı bütün kentte tarif edilemez bir paniğe yol açtı. Maalesef çok sayıda ölü ve yaralı bulunmaktadır. Her yerde çığlıklar, gözyaşları ağlamalar, sinir krizleri, bayılmalar, Tanrı'ya, Meryem'e yakarmalar duyuluyordu. Çok insan geceyi yıldızlar altında geçirdi. Bütün kentte bir dükkan bile açık kalmadı. İstanbul ve bazı vilayetlerde başlayan kolera vakası sebebi ile bitkin düşen halk, ardından meydana gelen deprem faciası ile iyice perişan olmuştur.”
Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis'in deprem raporuna göre 1894 depremi şöyle gerçekleşti: İlk olarak yeraltından gelen şiddetli bir gürültü duyuldu. Bu sırada başlayan hafif sarsıntı giderek şiddetlendi. Bu ilk sarsıntı 4-5 saniye sürdü. Sonra çok daha şiddetli ikinci bir sarsıntı gerçekleşti. 8-9 saniye süren bu sarsıntı çok büyük hasara neden oldu. İkinci sarsıntısının hemen ardından 5 saniye süren nispeten daha hafif üçüncü bir sarsıntı meydana geldi. Her üç sarsıntı toplam 17-18 saniye sürdü.
Depremin merkezi, Yeşilköy'ün 8 kilometre açıklarında güneydoğu Marmara Denizi'ydi.
Deprem sırasında çıkan gazlar, depremden sonraki üç gün içerisinde Büyükada'da denizin üzerinde 3 kilometre boyunca uzayan bulut şeklinde bir dumana neden oldu.
D. Eginitis, bu rapor dışında bir de deprem haritası hazırladı. Deprem bölgelerini, H. Kiepert haritasının üzerinde tespit etti. Buna göre Çatalca'dan Adapazarı'na, İzmit Körfezi boyunca uzanan tam 175 kilometrelik bir alan depremin merkez bölgesiydi. Depremin en çok etkilediği birinci bölgedeki yerleşim yerleri şuralardı: Adapazarı, İzmit, Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, İstanbul, Büyük ve Küçükçekmece, Çatalca, Marmara Denizi'nin bir kısmı, Bozburun, Yalova, Karamürsel ve Sapanca…
Deprem sırasında deniz önce 200 metre kadar geriye çekildi, sonra büyük bir şiddetle karaya vurarak kıyıdaki tüm tekneleri, sandalları, kayıkları karaya sürükledi.
Deprem sırasında İstanbul'un değişik yerlerinde büyük yarıklar, çatlaklar, çökmeler meydana geldi. Ambarlı'da -biri 3 kilometre uzunluğunda- iki büyük yarık oluştu. Heybeliada'da Ruhban Okulu ile Ticaret Okulu arasında küçük bir yarık oluştu. Sirkeci iskelesi önünde yer uzunlamasına 42 metre yarıldı. Kınalıada'da, Burgazada'da, Ortaköy'de de yarıklar ve çatlaklar oluştu.
İstanbul ve civarındaki artçı sarsıntılar 8 Ağustos 1894'e kadar devam etti.
Depremde birçok bina yıkıldı veya ağır hasar gördü. Kapalı Çarşı, Bitpazarı, Mercan Çarşı tamamen yıkıldı. Camiler, minareler, medreseler, okullar, rıhtımlar, hanlar, dükkanlar, karakollar, evler yerle bir oldu. Binalardan çıkamayan yüzlerce kişi enkaz altında kaldı. Fatih, Beşiktaş, Ortaköy, Sultanahmet, Aksaray, Edirnekapı, Topkapı, Balat, Bakırköy, Silivrikapı'da hasar çok büyüktü. Resmi rakamlara göre İstanbul il sınırları içinde 474 kişi öldü, 482 kişi yaralandı. Toplam 387 dayanıklı yapı, 1087 ev ile 299 dükkân hasar gördü.
1894 İstanbul depremi su kuyularına, su bentlerine ve su kemerlerine de zarar verdi. İstanbul'da temiz su sıkıntısı baş gösterdi.
Deprem sırasında telgraf hatları koptu. Telgraf ve Posta Nezareti'nin sevk ve haberleşme merkez odaları harap oldu. Bu nedenle İstanbul'un çevresindeki kazalarda ve köylerde neler olup bittiği bir süre öğrenilemedi. Deprem sırasında Çanakkale, Bozcaada ve Sakız arasındaki telgraf haberleşmesi kesildi. Denizaltı telgraf kablosunun Kartal'dan 3 mil açıkta koptuğu belirlendi. İzmir ve Selanik ile yalnız Odesa hattı ile haberleşilebildi.
125 yıl sonra değişen hiçbir şey yok! 2019'da, geçtiğimiz hafta, yıkıcı olmayan bir İstanbul depreminde GSM operatörleri sus pus oldu.
125 yıldır değişmeyen şeylerden biri de komplo teorileri. Malum! Bugün “depremleri Amerika'nın yaptığını” iddia edenler var. O gün de 1894 depremini, daha önce Marmara Denizi'nde sondaj çalışmaları yapan Rus ve Amerikalı mühendislerin yaptığını iddia edenler olmuştu.
1894 depremi sonrasında Amerika'dan Fransa'ya, Almanya'dan Belçika'ya kadar birçok yabancı ülke İstanbul depremzedelerine yardım gönderdi.
II. Abdülhamit'in depremle imtihanı: Tüm Müslümanlar abdestli gezecek!
1894 depremi sırasında Yıldız Sarayı'nın zemin katındaki çalışma odasında Derviş Paşa ile görüşen II. Abdülhamit, odadan bahçeye çıktı.
O akşam saraylıların ve saray çalışanlarının konaklaması için bahçeye çadırlar kuruldu. Fakat padişah, geceyi odasında geçirdi.
II. Abdülhamit, depremden sonra Yıldız Sarayı'nda ezan ve Zilzal Suresi'ni okuttu. Bütün Müslümanların daima abdestli gezmelerini, dini vecibelerini yerine getirmelerini, tövbe etmelerini ve yeni depremler olmaması için dua etmelerini istedi. Padişahın emriyle bir aydan fazla bir süre Kur'an-ı Kerim okutuldu ve Allah'tan af dilenildi.
II. Abdülhamit, Hicaz valisinden de Haremeyn-i Şerifeyn'de, İstanbul'da deprem ve koleranın son bulması için dualar okutmasını istedi. Bunun üzerine Medine-i Münevvere'de din adamları, seyit ve eşraftan bazı kimseler İstanbul'un kolera ve depremden kurtulması için dua ettiler. İstanbul'daki bazı tekke ve dergahlarda ve taşradaki cami ve mescitlerde de felaketin son bulması için dua ve niyazda bulunuldu. Kiliselerde de dualar edildi.
Depremden hemen sonra II. Abdülhamit;
 “Şehremaneti”, “Sıhhiye” ve “Zaptiye Nezareti”ni harekete geçirerek yaralıların hemen tedavi edilmesini, arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmalarına başlanmasını, sokakta kalanlar için çadırlar kurulmasını, fırınlardan bol miktarda ekmek dağıtılmasını, ihtiyacı olanlara yardım edilmesini emretti. Bir yardım komisyonu oluşturdu. Yardım edenlere madalya verdi.
Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis'i davet edip bir deprem raporu hazırlattı. Deprem sonrasında İstanbul Rasathanesi'ne Avrupa'dan bazı aletler satın aldırdı.
Bugünkü depremleri, yöneticilerin “dinsizliğine”, “imansızlığına” bağlayanlar, II. Abdülhamit dönemindeki büyük İstanbul depremini ve o depremde onca caminin yıkılmasını neye bağlayacaklar acaba?
D. Eginitis'in deprem raporu: Kötü zemindeki kötü ve eski binalar yıkıldı
1894 İstanbul depreminden sonra Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis ile İstanbul Rasathanesi Müdürü Coumbary ve yardımcısı Emile Lacoine bir deprem raporu hazırladılar.
15 Ağustos 1894'te II. Abdülhamit'e sunulan raporun bazı bölümleri şöyle:
“İstanbul'daki bu deprem çok büyük hasar yapmış, zarar görmeyen bina kalmamıştır. Depremin şiddeti Heybeliada ve Kınalıada'da daha fazladır. Burada Ruhban Mektebi yıkılmıştır. İnsanlar günlerce baraka ve çadırlarda yaşamışlardır. Arazinin durumu hasarın büyüklüğünde etkili olmuştur. Örneğin Katırlı Köyü'nün yarısı çamurdan oluşan arazi üzerinde kurulduğundan büyük hasar olmuş, diğer yarısı ise dayanıklı arazide olduğundan hasar olmamıştır. Yine Yalova'da kurulan bir çiftliğin binaları kumlu arazide olduğundan yıkılmış, diğer taraflar sağlam kalmıştır. Binalarda kullanılan malzemenin iyi olmaması, binaların eskiliği ve hepsinin merkezde olması İstanbul'da ve köylerde zararın artmasına nedendir. Yapılan incelemeler sonucu ahşap binaların ve iyi yapılan tuğladan ve demir ile bağlanan binaların depreme dayandıkları saptanmıştır.”
Görüldüğü gibi 1894 İstanbul depreminde bozuk zemindeki, kötü ve eski binalar yıkılırken sağlam zemindeki, iyi yapılmış binalar ayakta kalmıştı. Aradan 105 yıl geçti. İstanbul'u da etkileyen 17 Ağustos 1999 depreminde yine bozuk zemindeki, kötü ve eski binalar yıkıldı, sağlam zemindeki iyi binalar ayakta kaldı.
Osmanlı döneminde İstanbul'u etkileyen son büyük deprem 9 Ağustos 1912'de Şarköy Mürefte'de meydana geldi. 7.3 şiddetindeki bu deprem ağır hasara yol açtı. İstanbul, Cumhuriyet döneminde de 4 Ocak 1935'te ve 18 Eylül 1964'te 6.4 şiddetinde iki büyük depremle sarsıldı.
Demem o ki, 
1894'teki son büyük İstanbul depreminin üstünden tam 125 yıl geçti. Ve biz neredeyse hiç ders almadan yeni bir büyük İstanbul depremi bekliyoruz.
———————————————–
Kaynaklar:
1- Sema Küçükalioğlu Özkılıç, 1894 Depremi ve İstanbul, İstanbul, 2015.
2- Hamiyet Sezer, “1894 İstanbul Depremi Hakkında Bir Rapor Üzerine İnceleme”, Tarih Araştırmaları Dergisi, S.18, C.29, Ankara, 1997, s. 169-198.
3- Fatma Ürekli, İstanbul'da 1894 Depremi, İstanbul, 1999.
4- Mesude Çorbacıoğlu, “1894 Zelzelesi Hakkında Rapor”, Hayat Tarih, S.9, İstanbul, 1976, s.58-62.


BEN TAMAMINI OKUYUNCA ÇOK ETKİLENDİM;
DETAYLI OKUMANIZI RİCA EDİYORUM 

3 Şubat 2020 Pazartesi

Tahinli Tarçınlı Muhteşem bir KEK yapalım mı?

Kek kalıbını yağlayıp içine susam sererek de tercih edebilirsiniz ...


ama çocuklara çikolatalı yapıp, tahin yedirdiğim çok oluyor :)

Malzemeler

  • 3 adet yumurta
  • 1 buçuk su bardağı toz şeker
  • 125ml 1 büyük çay bardağı tahin
  • 2 paket kabartma tozu
  • 1 su bardağından bir parmak eksik sıvı yağ
  • 1 su bardağı süt
  • 1 paket vanilya
  • 2 su bardağı elenmiş un
  • Yarım çay kaşığı tarçın
  • 1-2 damla limon suyu


Hazırlanışı

  1. Kekin klasik baş adımı yumurta ve şekeri iyice çırpıyorsunuz,
  2. Süt, tahin ve sıvı yağı, ekleyip çok kısa çırptıktan sonra 
  3. vanilya – kabartma tozu ve tarçını ekleyerek karıştırmaya devam ediyorsunuz.
  4. Unu ilave ettiğimizde akışkan ve çok katı olmayan tam kek kıvamında olması gerekiyor 
  5. (bazen kullanılan bardak/kaşık ölçüleri farklı kullanıyorsunuz :)))
     
  6. Tarifimiz normal şartlarda sadece bu kadar ve çok lezzetli. 
  7. Kalıbınızın içini yağlayıp susam serpince çok farklı ve yakışan bir görseli oluyor.
  8. Ama mevzu 15 tatilde çocuklarla aktivite olunca,
    içine kakao katıp! çikolatalı sevdikleri için tahini de afiyetle yediririz biz anneler :)
  9. 160 derecede pişirebilirisiniz, sevgiler, afiyet, bal, şeker olsun   

22 Ocak 2020 Çarşamba

96 YAŞINDAKİ KADININ SATIŞA ÇIKARDIĞI TORONTO'da 72 YILLIK MUHTEŞEM EV

96 yaşındaki bir kadının, Batı Toronto’da satışa sunulan evini görünce herkes hayran kaldı.

Dışarıdan alıcı gözüyle baktığınızda, sıradan bir evmiş gibi düşünebilirsiniz, 

hatta cazip gelen herhangi bir tarafı da olmayabilir. Ya İÇİ ?

70 yıldır tadilat görmeden tertemiz korunmuş bir müze mi dersiniz bir masal evi mi?

TAM 70 YIL

Ev sahibi yaşlı kadın Joyce, evini görüp fiyat vermeleri için Carla ve Gladys’i aradığında, emlakçıların gözünün önüne gelen manzara tam olarak demode ve yıkık dökük bir evdi.

 Eve girmeden önce restorasyon ekibini bile aramaya kalkabilirsiniz. 

Oysaki kapının eşiğinden adımınızı attığınız anda k-anınızı dondurarak sizi şaşkına çeviren klasik bir güzelliğin içinde kendinizi kaybedeceksiniz. 

İşte tüm ön yargılarınızı rafa kaldırmanın tam sırası!


 Bir gün, Spizzirri kardeşlerin ofisindeki telefon çaldı. 
Carla telefona cevap verdiğinde garip bir sesle karşılaştı. 
Telefonun ucundaki kişi ise Joyce’du. Carla’ya göre Joyce diğerleri gibi yalnızca potansiyel bir satıcıydı ve mülkiyeti için O’na en iyi fiyatı alacağına dair güvence vermeye çalıştı. 
Carla özgüvenli ve soğukk-anlı kalmak için çabaladı çünkü onlar çoğu satıcı tarafından sonsuz güven duyulan, rakipsiz emlakçılardı. 
Halbuki Joyce, onlar için alışılmışın dışındaydı. Carla, Joyce’un sesindeki tereddüdü fark edip paniğe kapılmaya başladı. Yaşlı k-adın eviyle ilgili beklentisini söylediğinde, Carla oturduğu sandalyeden düşmemek için kendini zor tuttu.


Yıllarca yalnız yaşayan yaşlı birinin evi elbette bakımsız, kirli, kokuşmuş, el değmemiş eşyalarla dolu, tozlu duvarlarla kaplı ve hatta satışa hiç de uygun olmayan durumda bile olabilir… 
Joyce, evini satmanın O’nun için ne kadar zor bir karar olduğunu açıkladığında, Carla duydukları karşısında bir kez daha şoka girdi


Emlakçı kardeşlere evin içinde yetmiş yıldan fazladır hiçbir şekilde tadilat yapılmadığı söylendiğinde, 
akıllarını kaçırmamak için soğukkanlı olmaya çalıştılar, çünkü o yaştaki bir k-adının evine yetmiş yıl hiç el değmemesi demek; 
tam bir kaosa ve evin yaşanamayacak hale dönüşmesi anlamına geliyordu. 
Evin içinin bozulmadığı söylense de, tecrübeleri emlak kraliçelerinin gözünde 96 yaşındaki bir kadının 
hiçbir tadilat ve bakım olmadan evini yepyeni tutma ihtimali yok denecek kadar azdı. 
Oysaki bu sıradan görünümlü evin içinde onları neyin beklediğini kesinlikle bilmiyorlardı.

Elbette, 96 yaşındaki bir kadının, 
yaşamı boyunca biriktirdiği kir, karışıklık, düzensizlik ve binlerce gereksiz eşyayla evini kusursuz bir durumda tutmasına pek imkan yoktu. 
Muhtemelen bu ev için ciddi bir tadilata ihtiyaçları olacaktı; ancak hala onları neyin beklediği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. 

Joyce’un evi Jane Street’te, Toronto’nun Eski Değirmen mahallesindeydi. 
Carla, bu bölgede varlıklı sakinlerin yaşadığını ve butik oteller gibi üst düzey işletmelerin olduğunu biliyordu. 
Burada evler diğer yerlere nispeten daha hızlı ve fevkalade bir fiyata satılıyordu.


Hesaplamalarına göre, bu bölgedeki konutların değeri 968 bin doların bile üzerindeydi! 
Kulağa hiç şüphesiz ki oldukça hoş bir kazanç gibi geliyordu; ancak tahminleri uykularını kaçırmaya başlamıştı bile. 
Ne kadar motive olmaya çalışsalar da kendilerini en kötü senaryoya hazırlıyorlardı. 
Derken, ortaya yeni bir problem çıktı! 
Şüphesiz ki yetmiş yıldan fazladır yaşadığı yere ‘elveda’ demek hiç de kolay bir karar değildi. 
Joyce, adeta ömrünü geçirdiği bu eve veda etme fikriyle yoğun bir mücadele halindeydi ve evi satmaktan vazgeçmek üzereydi. 
İlk iş olarak Joyce’u evini görmelerine izin verme konusunda ikna etmek zorundaydılar.
 .
.
Sonra Ne mi oldu!!!
Eve Kanada’nın dört bir yanından iç mimarlar resmen akın etti. 
Herkes bu tuğla mülkün içinde ne saklandığını görmek için sıraya dizilmişti. 
Mimarlar Joyce’un parlak renklerden kaçındığını ve muhteşem uyumlu tonlar tercih ettiğini gözlemledi. 
Renklerin dansının yanı sıra, ev metalik duvar kağıtlarıyla kaplıydı ve altın mobilyalarla doluydu; 
ancak tüm tasarımlar arasında çiçek desenlerini sıklıkla kullandığı ve çok sevdiği belliydi. 

henüz 24 yaşındayken bu evde yaşamaya başlamıştı ve o günden bu yana, moda konusunda ciddi gelişmeler olmuştu. 
Tasarımla harcadığı uzun yıllardan sonra hiç kimse evin bugün nasıl göründüğünü tahmin bile edemezdi. 
İstediği gibi bir konut arayan alıcı için, evin iyi bir konumda olmasının yanı sıra içinin eksiksiz bir şekilde döşenmiş olması her zaman avantajdır, çünkü yeni ev sahibi çantasını alıp eve direk yerleşebilir. Joyce’un evi içinse durum biraz farklıydı. 
Evin her bir metrekaresi 40’lı yıllardan kalan antik eşyalarla dolu, muhteşem bir iç tasarım stiline sahipti; zarif ve iyi muhafaza edilerek de görenleri büyülüyordu. 
Ne yazık ki, acı gerçek şuydu; Joyce’un mobilyalarının tamamı bu evde bırakılmayacaktı; ev sigortasının olup olmadığı konusunda da şüpheler hala devam ediyordu.


Joyce, evini satacağı için ifade edilemez bir üzüntü yaşıyordu; 
ama eşyalarını evle birlikte satmayacağı için nispeten rahattı. 
Neyse ki, tüm o gösterişli ve paha biçilemez parçalar k-ı-zına miras kalacaktı. 
Joyce, bu eşyalara gerçekten iyi bakabilecek birinin olması gerektiğini ve bunu yapabilecek tek kişinin de k-ızı olduğunu biliyordu. 
Evdeki bütün eşyaların, mobilyaların, antikaların 70 yıldır bu kadar özenle korunabilmesi akıllara durgunluk veriyordu. 
Joyce, kendi evinin tasarımcısı olarak çok şanslıydı çünkü yapılan dekorasyonda yalnız değildi. 
Tüm ailesi bu evi güzelleştirmek ve baştan yaratmak için seferber olmuştu. 
Mobilyalardan duvardaki perdelere ve yataklardaki çarşaflara kadar hepsi Joyce’un yaratıcı fikirlerinin ürünüydü. 
Neyse ki, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ve ekonominin canlanmasıyla birlikte çok daha fazlasını yapabildiler. 
Elbette evin içindeki bu efsane değişiklikler yapıldıktan sonra evin sigorta ücreti de artmış olsaydı hiç şaşırmazdık.



 




 


 

 

Benzer Yazılarım

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...♥ Zeynep'le Güne Merhaba ♥...

'Ve sen yine denendiginde
ve yine kalbin daraldiginda
ve yine bütün kapilar yüzüne kapandiginda
ve yine ne yapman gerektigini bilemediginde
Uzun uzun düsünve hatirla Yaradanini!
Allah kuluna kâfi degil mi?
(Zümer/36)

Konumuz Ne olsun :)