Bu Blogda Ara

Fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fotoğraf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Aralık 2024 Pazar

Pantone 2024 - 2025 Yılın Rengi FUTURE DUSK : GELECEĞİN ALACAKARANLIĞI - KOYU SOĞUK MOR

 
  
     

ÇIKARIN DOSTLAR BÜTÜN KOYU TONAJLI MORLARI 💜

Pantone En büyük Renk enstitüsü diyebilirim, 

Londra merkezli uluslararası trend tahmin kuruluşu 

WGSN ve renk işbirlikçisi Coloro 2025 yılının rengini Future Dusk olarak duyurdu.

 Türkçe’ye “Geleceğin Alacakaranlığı” olarak çevrilebilecek Future Dusk,

 gece mavisi ile koyu menekşe tonlarını buluşturan oldukça kasvetli ve fütüristik bir renk.

Yaklaşık 25 yıldan bu yana yılın rengini belirliyor. 
Sonrasında moda, mobilya, makyaj takı, teknoloji artık aklınıza ne gelirse her şekilde hayatımıza giriyor... 
 

 

Özellikle özellikle sosyal medya , 

moda tasarım ve reklam firmaları bu konuda çok çalışkanlar tebrik ediyorum; 

bu muhteşem rengi çokkk güzel pazarlıyorlar :))) 


Future Dusk, Gelececğin Alacakaranlığı: 

Menekşe Morunun gizemli güzelliği gibi metalistik bir ton aynı zamanda evren, fantezi ve hayal gücü ile sürükleyici ve geçiş olarak dönüştürücü saks mavi, gri, siyah ve altınla da inanılmaz renklerle uyumludur.

Benim şahsen KOYU MOR'a hayranlığım taa Osmanlı'ya dayanıyor; Asalatin ve Zenginliğin ağır havasını taşıyor bu renk resmen. Tarih boyunca en pahalı, en ulaşılmaz renk olmuş, 

hatta güzel anlatımı İrfan YALINdan  tadın isterim, çok güzel kaleme almış.


 

Hatta; İstanbul'da 2002 yılında yapılan "Erguvan Şenlikleri"nde ve farklı yıllarda dikilen erguvan ağaçları büyüdükçe daha beğenilir hale geldi. İstanbul halkı ile yapılan oylamada İETT otobüslerinin rengini bile tercihlerde en yüksek oylama ile erguvandan yana kullandı da, günümüze gecemize renk katıldı, çok sevdim.

 

 

Daha büyük mor hayallerim de var hayatımıza sokmak isteyeceğimiz...  

 

*Mor renk, fiziksel ve ruhsal  olarak da yaygın bir dengeleyicidir.  

Sağ ve sol beynin dengeli çalışmasını sağlar.

 *Geçmiş deneyimler, bilinç ile bilinçdışı arasındaki bağlantı, mor enerjiyle kurulur. *Mor renk ağır bastığında fazla duyarlı, havalı, sabırsız, çabuk üzülen, otoriter, dini duyguları ağır basan ruhsal özellikler ağır basıyormuş, bazen de melankolik bir etkisi de var. Koyu tonlardaki mor rengin kişiyi hüzne ittiğine inanılıyor. siz hissediyor musunuz üzerinizde olunca ???


 

Birde Ramazanda özellikle meşhur olan Mor Baklavadan bahsetmeden geçmeyelim,  

Ağzımızın tadı şansımız bol olsun, İnanıyorum hissiyetına yüksek tutalım biz enerjisini, 

Hayallerimiz rüyalar büyük olsun :)







7 Nisan 2024 Pazar

YEREBATAN SARNICI MÜZESİ - İSTANBUL SULTANAHMET : The Basilica Sistern





ROTA : YEREBATAN SARNICI - İSTANBUL SULTANAHMET

Hem güzel bir gün geçirmek hem de çocuklarla kültürümüze dair dikkat çeken yerleri gezebilmek adına bugün Sultanahmetteyiz.

İBB tarafından restorasyon çalışmaları bittikten sonra yeniden ziyaret edilmesi gerektiğini düşündük, küçük ışıklandırmalar, içerideki geri dönüşümden yapılan küçük heykeller oldukça dikkkat çekiciydi zevk aldık. 

Tavsiye ediyorum.

Yapılan her detayı inceleyerek gezdiğimizde 45 dk. gibi bir süre içeride kalabiliyorsunuz, tabiki en çok dikkatlerini çeken ters Medusa taş yapıtları oldu...

 

Medusa’yla ilgili mitolojiye göre, 

Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç gorgonadan biridir.

 (Gorgonlar, Yunan mitolojisinde keskin dişli, saç yerine başlarında canlı yılanlar olan, dişi canavarlardır. Kız kardeşleri Euryale ve Stheno’dır. Ayrıca Medusa içlerinde ölümlü olan tek kişidir.) 

Bu üç kız kardeşten yalnızca Medusa olumludur ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. 

O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülükten korumak amacıyla gorgona kafaların resim ve heykelleri gibi Medusa’nın heykeli de buraya konulmuştur, bakan kişi taş olmasuın diye yan çevrilmiştir.”

 Tarih bilginizi iyi yüklenin ufaklıklara anlatırken macera dolu bir anı bırakmak elbette sizin elinizde.

***Astım yada solunum sıkıntınız varsa önceden tedbirli olun yoğun nemli bir havası var.
* Flaşsın olmamak kaydıyla resim çekebilirsiniz, 
** 15 yaş altı çocuklar ebeveyni ile giriş yapmak zorunda.

Bakım öncesi içerisinde balıklar yüzüyormuş :( yaşam şartları adına daha uygun olması düşünülerek düzenleme sonrası kaldırılmışlar. 
Çok güzel kareler çektim birkaçını buraya anı bırakıyorum.
 
Hala içeride dilek paraları tabiki bol miktarda vardı,

Yüzyıllar öncesine ait olsa bile hala çok şaşalı bir yapıt; 
o teknolojiyle bile İstanbul'da şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere Bizans imparatoru I. Justinianus tarafından 526-527 senelerinde yaptırılmıştır. Toplam 9.800 m2 alanı kaplayan bu sarnıç sayesinde 100.000 ton su depolanabiliyormuş.
 Detaylı tarihçesine de aşağıda yer veriyorum, okumanızı tavsiye ediyorum
 
 

Ücretlendirme:

09.00-18.30 saatleri arasında ücretlendirme

Yerli Ziyaretçi: 200 TL / Yabancı Ziyaretçi: 800 TL

Öğrenci: 50

19.30-22.00 saatleri arasında ücretlendirme

Yerli Ziyaretçi: 350 TL / Yabancı Ziyaretçi: 1.300 TL

Öğrenci: 150 TL

* Kültür Bakanlığı’na bağlı olmadığı için Müze Kart geçmez.

* Giriş biletlerini Passo’dan online satın alabilirsiniz.


Tarihçe

Yerebatan Sarnıcı Müzesi, görkemli İstanbul tarihinin izlerini sürebileceğimiz en önemli kültür varlıklarının başında gelmektedir. Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiştir. Latincede “Cisterna Basilica” olarak adlandırılan yapının bulunduğu yerde daha önceleri Stoa Bazilikası bulunduğundan, kimilerince “Bazilika Sarnıcı” olarak da anılmaktadır.

80.000 ton su depolama kapasitesiyle şehrin en büyük kapalı sarnıcı olan ve diğer kapalı sarnıçlardan daha fazla devşirme taşıyıcı elemana sahip olmasıyla dikkat çeken Yerebatan Sarnıcı; yaklaşık 10.000 m2 alanı kaplayan; uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan dikdörtgen biçimli devasa bir yapıdır.

Yazılı kaynaklara göre suyollarından ve yağmurdan elde edilen suyu, imparatorların ikamet ettiği Büyük Saray ve çevresindeki yapılara dağıtarak yüzlerce yıl şehrin su ihtiyacını karşılayan Yerebatan Sarnıcı’na, tarihi suyollarından biri olan Hadrianus İsale Hattı’ndan da su sağlanmıştır.

Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Birbirine 4.80 metre aralıklarla dikilen bu sütunlar, 28 sütun içeren 12 sıra meydana getirmektedir. Çeşitli mermer cinslerinden yontulmuş sütunların büyük bir kısmı tek parçadan, bir kısmı da iki parçadan oluşmaktadır.

 


Sütunların başlıkları ise farklı özellikler göstermektedir. Bazıları “Korint” üslubunu yansıtırken bazılarında bezemesiz sade başlıklar öne çıkar. Sarnıçtaki sütunların köşeli veya yivli biçimde olan birkaçı hariç çoğunun silindir biçimli olduğu gözlemlenmektedir.

Sarnıcın tuğladan örülmüş 4.80 metre kalınlığındaki duvarları ve tuğla döşeli zemini, Horasan harcından kalın bir tabakayla sıvanarak su geçmez hale getirilmiştir.

1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra Topkapı Sarayı’nın ihtiyaçları için bir müddet daha kullanılan tarihi sarnıcın, bölgede yavaş yavaş konutlaşmanın başlamasıyla halk tarafından kullanıldığı da bilinmektedir.

16. yüzyılın ortalarına kadar Batılılar tarafından “fark edilmeyen” yapı, bu dönemde adeta yeniden “keşfedilir”. 1544-1555 yılları arasında İstanbul’da yaşayan Fransız doğa bilimci ve topografya uzmanı Petrus Gyllius, keşfi gerçekleştiren kişi olarak karşımıza çıkar. Sarnıcın ölçülerine dair ilk tespitleri ortaya koyan kişi olan Gyllius’a göre, Konstantinopolis’in en büyük su mahzeni, 336 ayak uzunluğunda,182 ayak genişliğindedir; çevresi ise 224 Roma adımını buluyordur. Yapının sütunlarını saymayı da ihmal etmeyen Petrus Gyllius, tam 336 sütunu kayda geçirir ve sarnıcın tepesinde birçok kuyu olduğunu araştırmasında not düşer. Gyllius’un, “Kovalarla su çekerler; hatta sarnıç içerisinde kürek çekip kandillerle ışıklandırır ve balık avlarlar. Kuyulardan sarnıç içerisine hava ve ışık sızmakta, balıklar ışığın altında yüzmektedirler,” cümleleri, o vakitler mahalle ahalisinin sarnıçtan “haberdar” olduğunu geleceğe aktarmıştır.

Osmanlı’da, III. Ahmet döneminde mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından ilk kez, II. Abdülhamid döneminde ise ikinci kez onarım gören Yerebatan Sarnıcı, ilerleyen yıllarda da onarımdan geçmeye devam etmiştir. 1955-1960 yıllarında kırılma riski altındaki 9 sütunu kalın bir beton tabakasıyla kaplanarak dondurulmuştur. 1985-1987 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği kapsamlı onarım ve temizlik çalışmalarında, Yerebatan’ın en önemli simgesi olan Medusa başı kabartmalı bloklar keşfedilmiştir. Sütun kaidesi olarak kullanılan Medusa başlarından yapının batısında konumlanmış olanı ters, doğusundaki ise yatay olarak durmaktadır. Roma heykel sanatının en özel örneklerinden biri olan ve ziyaretçilerin yoğun ilgisiyle karşılaşan Medusa başları, birçok efsaneye de konu olmuştur:

Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yer altı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgon’dan biridir. Bu üç kız kardeşten yılanbaşlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir.

Başka bir rivayete göre de Medusa; siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücuduyla övünen bir kızdır. Medusa, Zeus’ un oğlu Perseus’u seviyordur. Bu arada Athena da Perseus’u seviyor ve Medusa’yı kıskanıyordur. Bu yüzden Athena, Medusa’nın saçlarını yılana çevirir. Artık Medusa’nın baktığı herkes, taşa dönüşecektir. Daha sonra Perseus, Medusa’nın başını keser ve onun bu gücünden yararlanarak pek çok düşmanını yener.

Restorasyon sonrası 1987 yılında bir gezi platformu düzenlemesiyle İBB tarafından müze olarak ziyarete açılan görkemli yapı, zaman içinde çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmıştır.

İstanbul gezi programlarının ayrılmaz bir parçası olan bu gizemli mekânı, bugüne kadar ABD Eski Başkanı Bill Clinton’dan Hollanda Başbakanı Wim Kok’a, İtalyan Eski Dışişleri Bakanı Lamberto Dini’den İsveç eski Başbakanı Göran Persson’a ve Avusturya eski Başbakanı Thomas Klestil’e kadar birçok kişi ziyaret etmiştir. İBB Miras tarafından hayata geçirilen tarihinin en büyük restorasyonuyla güçlendirilerek daha nice yüzyıllara tanıklık etmek üzere 22 Temmuz 2022 tarihinde yeniden kapılarını açan Yerebatan Sarnıcı Müzesi, yeni nesil müzecilik anlayışıyla ziyaretçilerini ağırlamaya devam etmektedir. Kültür AŞ’nin ev sahipliğinde geçici sergiler, çağdaş sanat gösterileri, kültür sanat etkinlikleri ve dinletilere de ev sahipliği yapan eşsiz müze, derin hafızasıyla geleceğin sanatına dair bir evren oluşturmayı amaçlamaktadır.

 

24 Aralık 2019 Salı

BIRAKIN PERDELER AÇIK KALSIN


Yaşlı hanım hastamız “İstemiyorum. 

Perdelerin kapanmasını istemiyorum. 

Pencere bahçeye bakıyor, üstelik 4. kattayız. 
Kimsenin içeriyi göreceği yok. Lütfen perdeleri kapatmayın” diye söyleniyordu.

O gece yattığı koğuştaki diğer hastalar perdeleri kapattırmadığı için servis hemşiremizden yardım istemiş,
hastamızı ikna edemeyen hemşiremiz de sorunu bana iletmişti.
 Odadaki diğer iki hasta pencere kenarında yatmakta olan hastamızın perdelerin kapanmaması yönündeki ısrarını anlamamış:(
biraz da öfkelenmişti.
Odaya neden girdiğimi anlayan hastamız ağzımı açmadan
“perdelerin kapanmasını istemiyorum, lütfen ısrar etmeyin” diyerek karşılamıştı beni.
İkna olacak gibi görünmüyordu.
Yatağının kenarına oturup sakinleştirmeye çalıştım.
 Odadaki diğer hastaların isteğini de ileri sürerek hiç olmazsa tül perdeyi çekmeye razı ettim.
Pek içine sinmemişti ama oyunun kuralına göre oynanması gerektiğinin de farkındaydı.
Odada gerginlik sürüyordu.
Yanlarında kalıp konuşturup sakinleştirmeyi düşündüm.
Hastamızın ziyarete gelen çocukları ve torunları olduğunu hatırlayıp, onları sordum.
Özellikle torunlarından söz etmeye başlayınca yumuşadığını, yüzünün güldüğünü fark ettim.
Oğlu ve kızının çok çalıştığından, kendi çocukları ile ilgilenmeye zaman kalmadığından yakındı.
- Evde herkes çalışıyor. Büyük torunum okuldan eve geldiğinde karşılayan kimse olmuyor.
O kocaman evde tek başına ne bulursa onunla karnını doyurup televizyonun karşısına oturuyor. Garibimin önüne sıcak yemek koyup sırtını sıvazlayacak, saçını okşayacak biri bile yok yanında.
“Ama modern hayat hep böyle. Hayat hızlı ve herkes meşgul, ne yapacaksınız?
Bütün büyük kentlerde bu sorunlar yaşanıyor sanırım” diye üsteledim.
Omuzlarını silkti. Doğrulup yastığını düzeltti.
Sonra yine o öfkeli gözlerle baktı.
- Modern hayatmış, sevsinler. İnsanı yalnız bırakan, başkalarından uzaklaştırıp içine kapanmasına yol açan modernliği ne yapayım?
Herkes yalnız, çocuklar bile yalnız görmüyor musunuz?
Kimse kimsenin derdini bilmiyor, bilse bile kulağının üstüne yatıp görmezden geliyor.
Anlatmaya çalışsan yaşama telaşından kimsenin durup dinlediği de yok.
- Nasıl bir yalnızlık bu sözünü ettiğiniz?
Her ne kadar konu ilgimi çekse de gerçekte, hastamızı biraz daha konuşturup sakinleştirmeyi
ve böylece odadaki gergin havanın bir ölçüde giderilmesini amaçlamıştım.
- Doktor bey oğlum, yıllar içinde azar azar öyle şeyleri yitirdi ki insanlar,
evlerine kapandıkları yetmedi, şimdilerde kendilerine de kapanmalarını bekliyorlar.

Sonra çocukluğunu, insanların bahçeli konu komşunun birbirini görebildiği evlerde yaşadığı yılları anlattı.
Konu odadaki diğer hastaların da ilgisini çekmiş, az önceki hırlaşmayı unutup hastamıza kulak kabartmışlardı.
- Önce bahçeler otopark oldu.
Apartman hayatı, modern yaşam dedik bahçenin çamurundan kurtulduk diye kandırdık kendimizi. Herkes evlerine çekildi.
Kimse kimseyi görmez, duymaz oldu.
- Peki sonra?
- Sonra sıra balkonlara geldi. Balkonları kapatıp eve kattılar. İşyerleri de balkonsuz oldu.
Dışarının tozundan kirinden kurtulduk diye kandırdık yine kendimizi.
Konu komşuya, gökyüzüne, dünyaya açılan balkonlar da gitti elimizden.
Yetmedi sıra pencerelere geldi. Tül perdeydi, güneşlikti, kalın perdeydi derken pencereler de örtüldü.
Jalûzi, panjur stor derken pencereler kapandı.
Onca para döktüğümüz perdelerimize bakıp “ne güzel oldu” diye avunduk.
Güneş görmeyen, gün ışığı gibi yanan lambalarla aydınlatılan işyerlerine, evlere kavuştuk.
Her şey yavaş yavaş oldu.
Modernleşiyoruz diye tüm bunları sineye çektik.
- Peki ya şimdi?
- Görmüyor musunuz?
Herkes içine kapandı.
Bahçesi balkonu olmayan pencereleri örtülü o çok modern evlerde dışarıyla tek bağlantısı televizyon olan insanlara dönüştük.
Gerçi biraz daha okumuş olanların internet ve cep telefonları da var ama yalnızlık aynı yalnızlık.
İnsanları içine kapatıp yalnızlaştırdılar.
Şimdi sadece bakmaları istenen yöne,
televizyona bakıp orada izledikleri dünya ile yetinmelerini orada yaşayıp tüketmelerini, sadece tüketmelerini bekliyorlar.
Dedim ya modernlikmiş, sevsinler…
Odadaki hastalardan biri televizyonun sesini önce kıstı, sonra da kapattı.
Diğer hastamız dayanamayıp “Durum bu kadar mı kötü?” diye sordu.
Bizimki gülümsedi duvarda asılı olan manzara resmini gösterdi.
- Kimileri durumun farkında.
Duvarlarına resimler asıp ara sıra da olsa başka yöne bakmayı, resimlerin içine dalıp hayaller kurmayı veya kitap okuyarak kendini avutmayı başarabiliyor.
Ama ben çocuklar için, torunlarım için kaygılıyım.
Hangi çocuk gökyüzündeki bulutlarla !
veya oyun oynadığı halının üstündeki desenlerle hayaller kurmamış, oyunlar oynamamıştır?
Öyle bir kapandık ki hayata, şimdi ne o halılar var, ne de çocuklarımızın görebileceği gökyüzü.
Varsa yoksa televizyon, tablet,bilgisayarlar.
Her şey hazır, hayaller bile.
Hayal kurmayı bile çok görüyoruz, çocuklara.
Eliyle pencereyi gösterip “Bu yüzden istiyorum, penceremi.
Hastane odasında bile olsa pencere örtülmesin, perdeler açık kalsın istiyorum.
Gökyüzümü kaptırmayacağım bu yamyamlara” dedi.
Bu sözlerden sonra başucundan kitabını ve gözlüğünü aldı.
Odada az önceki gerginlikten eser kalmamıştı.
İzin isteyip yanlarından ayrıldım.
Ertesi sabah
ve daha sonraki günlerde o odanın tüm perdelerinin açık olduğu dikkatimizden kaçmadı.



Üstelik hastamızın taburcu olmasına

ve aradan geçen onca zamana karşın hiçbirimizin eli gitmedi o perdeleri kapatmaya.

🙏🙏💖💖
Dr. Mehmet Uhri ~☆☆

16 Aralık 2019 Pazartesi

Yalova Termal Şifalı Kaplıcaları - Sultan Banyo

Dünyada sağlık turizmi giderek önem kazanıyor ...

 İstanbul'a Yenikapı'dan Feribotla 1saat 15 dk. uzaklıkta 

araçla köprüden 1 buçuk saatte gidebileceğiniz şifa kaynağı sıcacık bir ortamdan bahsedelim ...

Yalova merkeze 12 km. mesafede ve minibüs kalkmaktadır... 

Biz bu hafta ufacık bir kaçamak yaptık :)

özellikle sonbahar kış aylarında tavsiye ediyorum .... 

 


Yalova Termal Kaplıcalarının Hikayesi Nedir ?


Termal ilçesinde bulunan kaplıcaların milattan önce 2000 yılında meydana gelen 
bir deprem sonrasında ortaya çıktığı bilinmektedir. 
Bu dönemden sonra sürekli ilgi odağı olan Termal ilçesi, özellikle Romalılar döneminde çok daha meşhur olmuştur. 
Farklı kaynaklarda yer alan bilgilere göre yerin altından çıkan sıcak su ve buhar, 
o dönemki insanların burada yeraltı tanrısı yaşadığına inanmasına neden olmuştur. 
Romalıların ardından Bizans hakimiyetine giren Termal ilçesine ilk hamam bu dönemde yaptırılmıştır.


Yalova hem memleketim hem yakında nefes alacağım bir tatil, sağlık ve turizm merkezi .
Hava ne kadar soğuk desekte; 
ulu kocaman çınarlar arasında yol alırken bu mis gibi hava harika geliyor.
yazın görseniz yemyeşil birde :)

Hayrettin Karaca tarafından, 1980 yılında 13,5 hektar arazi üzerinde kurulan koleksiyon 
Türkiye'nin ilk ağaç müzesi Karaca Arboretumu da buradadır.
 Bugün yaklaşık 7000 civarında değişik bitki türü ile harika peyzaja sahiptir.



Yalova Termal, 
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TERMAL İŞLETME İDARESİ tarafından işletilmektedir.

Kalsiyum, Sülfatlı Ve Florürlü Miks Termomineral Sular Sınıfındandır. 
Toplam Mineralizasyonu Yaklaşık 1500 Mg/L Düzeyindedir. 
Ayrıca Kaplıca Suyu Renksiz, Berrak Ve Tatlıcadır. 
1911 Yılında Roma'da Yapılan Kaplıcalar Yarışmasında "Suları Faydalı En İyi Kaplıca" Ödülünü Almıştır.

Yalova Termal Suyunun Termal Havuz ve Kurşunlu Hamamı, Banyo Kürleri, 

Özellikle Romatizmal Hastalıklarda Etkilidir.  

Girişten sonra biraz ilerledikçe tarihi Termal Kaplıcaları ve Bembeyaz Çınar otel sizi karşılıyor,  

Sağlık Bakanlığı Çalışanları İçin %50 İndirim Uygulanmaktadır.
Tesisin Şifalı Suları Hatta bu kış çekilen fotoğrafı Dünyaca Ünlüdür.

 

 
Yalova Atatürk’ün benim kentimdir dediği;
Termal'de pek çok defa gelerek yazlık başkent olarak kullandığı 
1929’da 35 günde tamamlanan Atatürk Köşkü’nü gezebilirsiniz (ücretli)

Tam meydanında kurulan ve muhteşem sultan kostümleri 
hatta rengarenk papağanlarla fotoğraf çektirebilirsiniz. 


İlk misafiri Mustafa Kemal Atatürk olan tarihi Limak otel muhteşeme ama söylemeden geçemicem .



 

Aslında çok fotoğraf çekmek isterdim 
ama kendim yürüyüşe dalmışım, bu sefer gözlerim benim için kaydetti anı...
Yine de netten buraya dair güzel noktaların hepsini toparladım sizlere ... 



Biz sıklıkla :) 
Sultan Abdülmecid'in 
Bezm-i Alem Valide Sultan 'ın romatizma ağrılarına iyi gelince ilgi gören
Valide Hamamı’nın yanında Sultan Banyo'yı tercih ediyoruz... 
Aile banyoları var ücreti 2 kişi+çocuk için 60 tl. 


Bir nefes şu hayat !

Sevgilerimle ...



 

 

5 Kasım 2019 Salı

TARİHİ EMİNÖNÜ BALIKÇILARI - TURŞUCU - OSMANLI LOKMA TATLI Hakkında Ne Düşünüyorsunuz ???


Yolumuzu İstanbulu'un Fatih'in merkezine çeviriyorum bugün....

"Evet zaman zaman bazı tatsız olaylar da oldu"

Ama Çok sevdiğim bir noktadan bahsetmek istiyorum size !

 

 “Balık-ekmek" bu bölgedeki kültürün bir parçası…

Her gidişimde de yemeden dönmem :)

 

 

“Tarihi yarımada ile ilgili 

İBB'nin bir düzenleme projesi kapsamında kaldırılmasından bahsediliyor, 

kabul de ediyorum hoş olmayan görüntülere de sahipler,

ama kaldırılmalarını da istemiyorum :(

 

 

Eminönü Meydanı ve balık ekmek tekneleri eski sinema filmlerinden tutun,

  turistlerin bile ziyaretlerinden fotoğraf karelerine kadar olmazsa olmazlarından.

Yolu Eminönü'ne düşen herkesin miğdesine hayır diyemeyip, uğradığı, 

sallanan teknelerde verilen ızgara balık, turşu eşliğinde, salaş taburelerde oturan onca çeşit insanın ortak noktası.

Neşeli Günler filminde Adile Naşit ve Münir Özkul'u anmak misali sirkeli mi limonlu mu turşu olsun artık bilemem :P

Boğaza Bosfor bosfor diye bağıran çığırtkanlarda orada,

5 dk. bir masanıza gelip mendil satmak isteyen çocuklarda :)

Otobüslerine koşanlarda,

Martılar da ... 




 1 Kasım itibariyle teknelerin kaldırılması için İBB ihtarname göndermişti.  
Balıkçılarda kararı yargıya götürmüşler ve Mahkeme durdurulmasına karar vermiş, 
acaba proje vs. planlanıp mı bu aşamaya geçilseydi?
150 kişinin çalışıyor olması da sıkıntı kaç eve ekmek giriyor ?
Kimseyi savunmuyorum ! 
Sadece yapılacak birşey için daha planlı mı hareket etsekte böyle tepkiler almasak.


Yine de; 

bu güzel mekanın havasını seviyorum,

buradan denizi izlemeyi seviyorum,

oğlumla Galata Köprüsünde balık tutanları ziyareti seviyorum,

Ağzımızın tadı kaçmasın istiyorum, 

güzel yönde onlarla değişimi ve yenilenmeyi istiyorum.

 

Sıcacık Lokma tadında,

Şehr-i İstanbul'um dan Sevgilerimle...




 

1 Ekim 2019 Salı

GEZİLESİ YERLER : Salda - Pamukkale - Çeşme - Alaçatı - Ilıca

Beyaz Bir Tura Katıldık YİNE :)

 

Türkiye'nin Maldivleri Salda’ya, oradan Pamukkale’nin güzelliklerine ...

ve oradan da Çeşme, Alaçatı, Ilıca'ya yolculuk zamanı !

 

Türkiye'nin 3. En derin gölü Salda.


SALDA; Turkuazmavi bir göl, bembeyaz kil yapısı kumlarıyla harika bir yer,

 

gece yolculuğuyla çıktık İSTANBUL'dan sabahın çok erken saatlerinde vardık, hava çok rüzgarlıydı şansımıza :(
Ama muhteşem bir deneyim çok güzeldi, 
Rehberimizin anlattığına göre  185 metreye varan derinliğe sahipmiş, kenarında yürüyüş yapmak bile çok farklıydı, 
balçık bir yapı olsada bu kilde yürümek bana öyle iyi geldi ki. 
Hatta cilt hastlaıklarına iyi geldiği için kum banyosu yapanlar çok oluyormuş.
Dünyada Mars özelliği gösteren yapısıylada dikkat çeken bir turizm noktası olmuş iki yerden biri, Yanlış bilmiyorsam magnezyum yüklü beyaz kayaların aynısı Mars’ta da vardır demişti.



Çok detaya girmek yerine, öz bilgiler verip bol resime yer vermek istiyorum,

gözünüz görünce canınız şöyle rahatlamak istesin...

 

Tarihi Hierapolis Antik Kentini ziyaret ettik sonrasında...

 

 (Nekropol, Antik çağda Cehennemin giriş kapısı olarak bilinen Plutonium yani Cin Aralığı’nı,
 Domitian Kapısı, Sütunlu Caddesi, Tiyatro, Karbondioksit Antik Havuz, Son çıkarılan kalıntılara ait Müze)
Biraz yürüyorsunuz ama o kadar güzel bir ülkede yaşıyoruz ki her adımınızda bir pencereye bakmak bambaşka ! 
Bu alanda Hristiyanların helenistik dönemde hac merkezlerinden biri olarak görülüyor. 
Artı antik havuza girmek isterseniz yanınıza mayo almayı not alın :)
 Ama
bana sorarsanız o pamukkale travertenleri gerçekten Rabbimin bizlere mucizesi ... 
2300 yıllık şifahane boşuna denmemiş hatta UNESCO Dünya Mirası listesinde de yer alıyor,
35 le 100 derece arasında çıkan kaynak termal sular zamanla çıktığı noktayı karsiyum karbonatla bembeyaza çevirmiş...
Gerçi bir dönem Kenan EVREN burada bir kaç alana asfalt döktürüp, kararttığı noktaları görünce kendileri için özel konaklama yapılmasını talep etmesine inanamadım,
90lı yılların sonunda yönetimin çabalarıyla buraya yapılan tesisler sökülmüş, ağaçlar dikilmiş, 
bence çok da iyi olmuş,
turizm açısından bu güzelliği kaybetmemize sebep olucaklarmış, hala bazı bölgelerde kararmalar görünüyor.
Unutmadan;
Antik Kent ve Pamukkale Travertenlere Giriş Ücreti 60 tl, 
Müze Kart 70 Tl. (Üstelik 1 sene boyunca tüm Türkiye'deki girişlerde kullanabiliyorsunuz)

 


Akşam konaklama için tercih edilen yer Vista Wellness Spa Hotel Pamukkale

nostalji bir otel, odaları temiz, özellikle havuz başında açık büfe yemekleri lezzetliydi, 
hatta çin, kore turistleri o kadar yoğun bir oteldi ki ben memnun kaldım.
tek sorun sinekler itiraf etmeliyim :( 
onlarla yemeğimi paylaşmak istemediğimi söylesem de onlarca belki yüzlerceydiler... 
Denizli aslında tekstili ve susmak bilmeyen hatta en sonunda bayılmasıyla ünlü HOROZ'uyla anılıyor ..


2 gün ne olur ki demeyin kendinize vakit ayırmak isteyin yeter ki, 
SALDA, PAMUKKALE TRAVERTENLERİ ve OTELDEKİ KAPLICA BANYOSUNDAN sonra 
bol sulardan sonra vücudunuz öyle dinlenmiş uyanıyorsunuz ki.

Programımızın 2. Gününde Kore'li dostlarla kahvaltının ardında 

Rotamız Çeşme, Alaçatı, Ilıca Plajı ...

 

Hazır Müzekartınız varken, Çeşme Kalesi’ni panoramik görüntüsünü görmeden dönmeyin, 
Çeşme Limanı ve arnavut kaldırımlı nostaljik taş rum evleriyle sokakları da oldukça ünlüdür, 
Yazın son demlerinde Bol bol fotoğraf çekebileceğimiz bir geziydi bizim için.
Hadi bir Türk Kahvesi içelim denize doğru.


 




Otobüslede olsa biz sıkıntı çekmedik,
oğluşum bile yanımızdaydı:)
Zeytin bahçeleriyle dolu yollardan, tabi zeytinyağlı yemeklerinden, ılıca daki içi görünen o misgibi plajından, 
begonvilleriyle süslü sokaklarından, çeşitli kafeleriyle, rengarenk tatlı butik otelleriyle Alaçatı vs. bize iyi geldi,
Eylül sonu olsa bile hala oralar sıcak gidin derim :)

Aaa önemli not:
Sakız ağaçları bölgede çok fazla, e doğal olarak sakızlı dondurması çok meşhur...

 

Aklıma gelenler şimdilik bu kadar,

siz daha güzel anılar bırakın kendinize,

Bu hayat hepimize sunulmuş en güzel Hediye,

Sevgilerimle


 

2 Eylül 2019 Pazartesi

BU HAYAT 2 KİŞİLİK


NOT DÜŞÜYORUM !

 

UNUTMAYIN; 

BU HAYAT 2 KİŞİLİK 💕

BİZ ÇOK KAVGA ETTİK

BİRBİRİNİZİ BULMUŞSUNUZ; ŞİMDİDEN KIYMETİNİZİ BİLİN... 

 

Blogum; duyumsal günlüğüm, anektodum bu çok önemli unutmamalıyım...

Haftasonu hac ziyaretini yapıp gelmiş, yaşı hayli geçmiş tonton bir amcamın yanından geldim...
eşini de çok sever, öyle güzel bakar ki...
her şey bitiyor, ömür geçiyor, sadece bakıyorum arkadan şimdi, dedi...
nasihatım olsun size diye de ilave etti çıkarken kapıdan...
içimden sanki güvercinler uçuverdi :)

Kıymet bilenlerden olabilmek dileğiyle ... 





 

 


TAHİNLİ CEVİZLİ KURABİYE - Ağızda dağılan hep çok sevilen o lezzet

  Merhaba dostlar. Çok sık yaptığım gösterişli bir kurabiye tarifim ile yeniden geldim. Yoğun tadıyla ağızda dağılan, tam 5 çayı misafir s...

Arşiv


Binlerce Kere Tıklanıyoruz; Çok Teşekkür Ederim . . . MİLLLYON KERE MaşaALLAH...