Pencere bahçeye bakıyor, üstelik 4.
kattayız.
O gece yattığı koğuştaki diğer hastalar perdeleri kapattırmadığı için
servis hemşiremizden yardım istemiş,
hastamızı ikna edemeyen hemşiremiz
de sorunu bana iletmişti.
Odadaki diğer iki hasta pencere kenarında
yatmakta olan hastamızın perdelerin kapanmaması yönündeki ısrarını
anlamamış:(
biraz da öfkelenmişti.
Odaya neden girdiğimi anlayan
hastamız ağzımı açmadan
“perdelerin kapanmasını istemiyorum, lütfen
ısrar etmeyin” diyerek karşılamıştı beni.
İkna olacak gibi görünmüyordu.
Yatağının kenarına oturup sakinleştirmeye çalıştım.
Odadaki diğer
hastaların isteğini de ileri sürerek hiç olmazsa tül perdeyi çekmeye
razı ettim.
Pek içine sinmemişti ama oyunun kuralına göre oynanması
gerektiğinin de farkındaydı.
Odada gerginlik sürüyordu.
Yanlarında kalıp konuşturup sakinleştirmeyi düşündüm.
Hastamızın ziyarete gelen çocukları ve torunları olduğunu hatırlayıp,
onları sordum.
Özellikle torunlarından söz etmeye başlayınca
yumuşadığını, yüzünün güldüğünü fark ettim.
Oğlu ve kızının çok
çalıştığından, kendi çocukları ile ilgilenmeye zaman kalmadığından
yakındı.
- Evde herkes çalışıyor. Büyük torunum okuldan
eve geldiğinde karşılayan kimse olmuyor.
O kocaman evde tek başına ne
bulursa onunla karnını doyurup televizyonun karşısına oturuyor.
Garibimin önüne sıcak yemek koyup sırtını sıvazlayacak, saçını okşayacak
biri bile yok yanında.
“Ama modern hayat hep böyle. Hayat hızlı ve
herkes meşgul, ne yapacaksınız?
Bütün büyük kentlerde bu sorunlar
yaşanıyor sanırım” diye üsteledim.
Omuzlarını silkti. Doğrulup yastığını
düzeltti.
Sonra yine o öfkeli gözlerle baktı.
- Modern
hayatmış, sevsinler. İnsanı yalnız bırakan, başkalarından uzaklaştırıp
içine kapanmasına yol açan modernliği ne yapayım?
Herkes yalnız,
çocuklar bile yalnız görmüyor musunuz?
Kimse kimsenin derdini bilmiyor,
bilse bile kulağının üstüne yatıp görmezden geliyor.
Anlatmaya çalışsan
yaşama telaşından kimsenin durup dinlediği de yok.
- Nasıl bir yalnızlık bu sözünü ettiğiniz?
Her ne kadar konu ilgimi çekse de gerçekte, hastamızı biraz daha
konuşturup sakinleştirmeyi
ve böylece odadaki gergin havanın bir ölçüde
giderilmesini amaçlamıştım.
- Doktor bey oğlum, yıllar
içinde azar azar öyle şeyleri yitirdi ki insanlar,
evlerine kapandıkları
yetmedi, şimdilerde kendilerine de kapanmalarını bekliyorlar.
Sonra
çocukluğunu, insanların bahçeli konu komşunun birbirini görebildiği
evlerde yaşadığı yılları anlattı.
Konu odadaki diğer hastaların da
ilgisini çekmiş, az önceki hırlaşmayı unutup hastamıza kulak
kabartmışlardı.
- Önce bahçeler otopark oldu.
Apartman
hayatı, modern yaşam dedik bahçenin çamurundan kurtulduk diye kandırdık
kendimizi. Herkes evlerine çekildi.
Kimse kimseyi görmez, duymaz oldu.
- Peki sonra?
- Sonra sıra balkonlara geldi. Balkonları kapatıp eve
kattılar. İşyerleri de balkonsuz oldu.
Dışarının tozundan kirinden
kurtulduk diye kandırdık yine kendimizi.
Konu komşuya, gökyüzüne,
dünyaya açılan balkonlar da gitti elimizden.
Yetmedi sıra pencerelere
geldi. Tül perdeydi, güneşlikti, kalın perdeydi derken pencereler de
örtüldü.
Jalûzi, panjur stor derken pencereler kapandı.
Onca para
döktüğümüz perdelerimize bakıp “ne güzel oldu” diye avunduk.
Güneş
görmeyen, gün ışığı gibi yanan lambalarla aydınlatılan işyerlerine,
evlere kavuştuk.
Her şey yavaş yavaş oldu.
Modernleşiyoruz diye tüm
bunları sineye çektik.
- Peki ya şimdi?
-
Görmüyor musunuz?
Herkes içine kapandı.
Bahçesi balkonu olmayan
pencereleri örtülü o çok modern evlerde dışarıyla tek bağlantısı
televizyon olan insanlara dönüştük.
Gerçi biraz daha okumuş olanların
internet ve cep telefonları da var ama yalnızlık aynı yalnızlık.
İnsanları içine kapatıp yalnızlaştırdılar.
Şimdi sadece bakmaları
istenen yöne,
televizyona bakıp orada izledikleri dünya ile
yetinmelerini orada yaşayıp tüketmelerini, sadece tüketmelerini
bekliyorlar.
Dedim ya modernlikmiş, sevsinler…
Odadaki hastalardan
biri televizyonun sesini önce kıstı, sonra da kapattı.
Diğer hastamız
dayanamayıp “Durum bu kadar mı kötü?” diye sordu.
Bizimki gülümsedi
duvarda asılı olan manzara resmini gösterdi.
- Kimileri
durumun farkında.
Duvarlarına resimler asıp ara sıra da olsa başka yöne
bakmayı, resimlerin içine dalıp hayaller kurmayı veya kitap okuyarak
kendini avutmayı başarabiliyor.
Ama ben çocuklar için, torunlarım için
kaygılıyım.
Hangi çocuk gökyüzündeki bulutlarla !
veya oyun oynadığı
halının üstündeki desenlerle hayaller kurmamış, oyunlar oynamamıştır?
Öyle bir kapandık ki hayata, şimdi ne o halılar var, ne de
çocuklarımızın görebileceği gökyüzü.
Varsa yoksa televizyon, tablet,bilgisayarlar.
Her şey
hazır, hayaller bile.
Hayal kurmayı bile çok görüyoruz, çocuklara.
Eliyle pencereyi gösterip “Bu yüzden istiyorum, penceremi.
Hastane
odasında bile olsa pencere örtülmesin, perdeler açık kalsın istiyorum.
Gökyüzümü kaptırmayacağım bu yamyamlara” dedi.
Bu sözlerden sonra başucundan kitabını ve gözlüğünü aldı.
Odada az önceki gerginlikten eser kalmamıştı.
İzin isteyip yanlarından
ayrıldım.
Ertesi sabah
ve daha sonraki günlerde o odanın tüm
perdelerinin açık olduğu dikkatimizden kaçmadı.
Üstelik hastamızın taburcu olmasına
ve aradan geçen onca zamana karşın hiçbirimizin eli gitmedi o perdeleri kapatmaya.
🙏🙏💖💖
Dr. Mehmet Uhri ~☆☆