Translate

26 Şubat 2013 Salı

AŞK'a Yanmalı . . .

Aşka yanmalı...
Can dediğin...
Ya canın olmalı;
Ya da,canını almalı...
Yar diyemezsin ki herkese...
İçindeki yaran olmalı...
Herkesin de bir yüreği vardır amma...
Yürek dediğin de,
Bir Aşka yanmalı...

Mevlana Celaleddin Rumi

25 Şubat 2013 Pazartesi

“Aşk En Güzel Bahanesidir Şiirin” KELEBEĞİN RÜYASI

Görsel bir şölen ile Yılmaz ERDOĞAN'ın gözünden 60 sene geriye gidip, Kömür madenlerinin o zifiri karanlığında Zonguldak'ta şiir içinde bir film izledim haftasonu.

Ama lafı çok uzatamıyorum, ilk andan itibaren aşktan öte bence bir gerçeklik duygusu üzerinde yansıtılmaya çalışılmış uzun metrajlı hüzün izledim

ve kişisel görüşüme göre eksik bir şey vardı filmde, 

şiirlerle dolu olsada yetmedi sanki, hala istiyordum bir kaç dize, bekliyordum bir SON, böyle bitmemeliydi sanki yarım kaldı, 

2 genç şairin hayatı gibi çok kısaydı, yaşanılacak olacak çok şey olacaktı daha...

"parasızlıktan imanı gevremiş" Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun, kadınları, aşkı, hayatı, sefaleti, umudu ve umutsuzluğu şiirle yaşamaya çalışan dünyalarını izledik.

Film iki şairin de, güzel Suzan'ı görüp sıtmaya tutulur gibi şiir yarışına girişiyorlar birbiriyle.

Şiir aşkın en romantik tezahürlerinden biridir... 







 Belki de ancak böyle 24 yaşında hayatı veremden, aşktan ve parasızlıktan sona eren bir şairin “şiir ve edebiyatla haşır neşir asalet dolu hayatı” bir anlam kazanacak bu evrende...

Belki de bu şekilde Muzaffer Tayyip’in şu dizeleri anlamlı bir hatıra oluşturacak izleyenlerin yüreğinde;

“Diyecekler ki arkamdan...

O yalnız şiir yazardı...

Yazık diyecek hatıra defterimi okuyan...

Ne talihsiz adammış...

İmanı gevremiş parasızlıktan...”

Milyonlar geçmişin asalet dolu iki genç yaşamından, aşkı, edebiyatı, şiir sevgisini, dürüstlüğü ve tutkuyu öğrenecek...

İbret niyetine...



Film bittikten sonra düşünüyorumda; İnsanın şiir yazası geliyor...

şimdi düşünüyorumda
benmi kelebeği rüyamda gördüm
kelebekmi beni rüyasında..

 

22 Şubat 2013 Cuma

Yalan Olur (Gökhan Tepe) - İyi hafta sonları ...

Güzel dinlenin, mutlu olun, gözlerinizile gülümseyin,
Hepinizi çokkk seviyorum....

Yüzük Parmağı Testi !!!

“Benimle evlenir misin?” sözü dilimizden dökülürken, elimizde tuttuğumuz pırlanta; çoktan hedefi gözüne kestirmiştir. Adresi; serçe parmağın yanında duran ve taşıdığı sembolün adıyla bilinen parmaktır.

 

Bu, kültürümüze öyle bir yerleşmiştir ki, yüzüğü başka bir parmağımıza yakıştıramayız bile. Sevginin ve aşkın bir bağlılığa dönüşmesi halinde, yüzük hemen parmağımızdaki yerini alır. Parmakta pırıldayan taşlı bir yüzüğe kim hayır diyebilir ki?

 

Yüzüğün neden bir başka parmağa değil de, sadece yüzük parmağına takıldığını hiç düşündünüz mü? Bu bir tesadüfün sonucu olabilir mi? Değil elbette.

 

Sol elin yüzük parmağına evliliği sembolize etmek maksadıyla yüzük takma geleneği, Mısır Medeniyeti’ne kadar uzanmaktadır. Mısırlılar, yıllar sonra bilim adamları tarafından da keşfedilen ve sol elin yüzük parmağında bulunan, doğruca kalbe giden "vena amoris"in (aşk damarı) varlığına inanıyordu. Bu inanç gereği de yüzükleri sol elin yüzük parmağına takıyorlardı. Yüzük takma geleneğine mağara devrinden kalma bulgulardaki figürlerde de rastlanmıştır. Ancak o yıllarda bu bağ yüzüğe benzeyen bir kelepçe ile yapılıyormuş. Mağara adamı, kelepçeyi ancak kadının kaçmayacağından emin olduktan sonra çıkartırmış.

İnsanlık tarihi boyunca, yüzük hep bağlılığı, bütünlüğü, birliği ve aşkı sembolize etmiştir. Aile kavramının ve kader birliğinin önemi gereği, üstüne eklenen aşkın ardından yüzüğü parmağımıza takar ve hiç çıkartmayız.

Tüm bunları basit, eğlenceli bir testle sınamak da mümkündür. Elbette bu bir delil değildir ancak ilginç olduğunu da göreceksiniz.


İşte yüzük testi:

Başparmakların anne ve babamızı, işaret parmaklarının kardeşlerimizi, orta parmakların kendimizi, yüzük parmağının eşimizi ve serçe parmakların da çocuklarımızı temsil ettiğini kabul ediyoruz.
Şimdi ellerimizi fotoğrafta olduğu gibi yapıyoruz. Avuç içlerimizi ve parmaklarımızı, birbirine değecek şekilde yapıştırıyoruz. Sonra parmak uçlarımız birbirine değerken, avuçlarımızı birbirinden uzaklaştırıp, orta parmaklarımızı kıvırarak avucumuzun içine alıyor ve sırt sırta yaslıyoruz. Ardından aşama aşama ilerliyoruz.

1.aşama: Anne ve babamızdan hayatımızın bir döneminde mutlaka ayrılıyoruz. Bu nedenle onları temsil eden başparmaklarımızı birbirinden ayıralım. Ancak bu sırada diğer parmaklar yerinden asla oynamayacak. Sonra eski haline getirelim.
2.aşama: Aynı işlemi kardeşlerimizi temsil eden işaret parmaklarımızda da yapalım.
3.aşama: Orta parmaklar bizi temsil ettiği için çocuklarımızı temsil eden serçe parmağa geçip aynı işlemi tekrarlayalım.
4.aşama: Son olarak da eşimizi temsil eden parmaklarda aynı işlemi yapmaya çalışalım. Ancak bu sırada orta parmaklar yerinden asla oynamayacak.

Ne kadar uğraşırsanız uğraşın yapamayacaksınız. Bunu yapabileni görmedim. Bu durum evlilik bağının gücüne ispat değil midir? :-))

Ayrılık insanın doğasında bile yok!
Lütfen eşinize olan bağlılığınızı yüzüğün kaderine bırakmayın.
Ona, tüm sevginizle sıkıca tutunun.

20 Şubat 2013 Çarşamba

- "Kızım uyan hadi, çayı koy, etrafı toparla, kahvaltıyı hazırla." + "Oğlum uyandın mı? Hadi elini yüzünü yıka, kahvaltı hazır."

Paylaşmak istediğim size çok tatlı bir mutfak önlüğü, 
ama yazıya gelirsek konuşulacak çok şey var !!!!

 


Renkli İpliklerle Bebek Battaniyesi Örelim mi???

Bu aralar tüm bloglarımda bir hünerdir bir beceriler sormayın, özeniyorum resmen:) 

Önceden yapardım çok şeyler bende:) 

örgü, dantel vs. daha vaktim oldugu zamanlarda diyelim...

Şimdi annem azıcık oğlumu aldığı hafta sonlarında tez'imle uğraşabilsem diye can atıyorum, bu dönem mezun olmam gerekiyor dua edin bana ne olur...
Ama ilk fırsatta bir el örgümü paylaşacağım sizlerle...
şimdilik evde kalan yünlerinizi değerlendirebileceğiniz özellikle soft tonlarına bayıldığım bu güzel renkli bebek battaniyelerini paylaşıyorum,
iyi seyirler...










 

Derya baykal örgü modellerinden bir çiçekli battaniyeyi yapılışıyla ekliyorum:

Bravo, Anti Bakteriyel 064 mavi 2×100 gr
Şİş : 5mm
Örgü: Haraşo, Düz örgü, Prinç 1/1

Anti baktiriyel mavi yünümüz ile 105 ilmek atalım , 1 grup 15 prinç + 15 düz 15 prinç 15 ters 15 prinç 15 düz örelim 20 sıra ördükten sonra ilmekten yukardakı şekilde tekrar düzenliyelim

2grup 15 düz , 15 prinç 15 ters 15 prinç 15 düz 15 prinç 15 ters 20 sıra örelim


19 Şubat 2013 Salı

Yediklerimiz YOĞURT Değil - Hayatınızdan Çıkarın !!!!

Yoğurdu hayatınızdan çıkarın! Çünkü...

Hemen hemen her sofrada yer alan yoğurtla ilgili çok önemli uyarı geldi. 

Bizim faydalı diye yediğimiz yoğurttaki asıl tehlikeyi Çapa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar açıkladı.

Çapa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar, endüstriyel yoğurdun yoğurt olmadığını ve son dönemde artan kanser vakalarında bunun etkisinin ilk sırada olduğunu söyledi.

Kanser hastalığı her geçen gün artıyor. Etrafımızda her gün birisine kanser teşhisi konulduğunu duyuyoruz. Uzmanlar, kanserdeki bu kadar yoğun bir artışı yalnızca sigara ile alkolle ve obezite ile açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyor.

Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi öğretim üyesi Dr. Yavuz Dizdar bu kadar çok hasta ortaya çıkmasını herkesin maruz kaldığı bir etmenle olabileceği görüşünde. Beslenme açısından da birbirinden çok farklı sosyal statüdeki insanlarda da kanserin görüldüğüne dikkat çeken Dizdar, "şunları hayatınızdan çıkarın diyebileceğiniz neler var" sorusuna şu cevabı verdi:

"Biz bilim adamları olarak geçtiğimiz yıllarda bunu çok tartıştık. Birinci sırada olan yoğurt hala ilk sıradaki yerini koruyor. Bizim ülkemizde yoğurt, diğer ülkelere göre açık ara daha çok tüketilen bir üründür. Yoğurt, beslenmeden öte insan vücudunun dengesinin korunması açısından da çok önemlidir."

Bu sözleri ifade eden Yavuz Dizdar, bir noktanın altını çiziyor. "Ama işlemden geçmemiş, endüstriyel yoğurt olmamalı" diyor. Dizdar, endüstriyel yoğurttan niçin uzak durulması gerektiğini de şöyle anlayor:

"Çünkü endüstriyel yoğurt, yapay bir ürün. Ekşimiyor, dolapta bekleyen yoğurdu haftalar boyunca üstten yemeye devam etseniz bir şey olmuyor. Bunu ben defalarca test etmiş biri olarak biliyorum. Biraz dikkat eden herkesin de bildiğini düşünüyorum.

Bir ürün bu kadar çok tüketiliyorsa, bu kadar derin bir değişime gitti ise sorun var demektir. Bir gıdanın bozulma biçiminin dönüşmüş olması, ekşimenin ötesinde küflenmeyi bile atlıyor olması içerikte çok fazla değişiklik yapıldığını gösterir. Kimse kusura bakmasın. Bunlar yoğurt değiller. "

Ana fermente ürünün yoğurt olduğunu hatırlatan Dizdar, maalesef Türkiye'de olmazsa olmazın başında yoğurt ve ayranın geldiğini hatırlatıyor.

HER ŞEY SON 10 YILDA DEĞİŞTİ

Türkiye'de yoğurdun bir 10-15 yıl önce kesinlikle böyle olmadığını hatırlatan Dizdar, 
bu yeni yoğurt yönteminin bilinçli bir şekilde Türkiye'ye dayatıldığını söyledi. 
Dizdar, bu güçlerin, yoğurda ilişkin Türkiye'deki yasal tebliğleri bile değiştirdiğini ifade etti. Kendisinin bu konuda eleştirileri gündeme getirdiğinde bazı endüstriyel yoğurt üreticilerinin,
 "Hocam size bozulmayan yoğurt verdik daha ne istiyorsunuz" diyenlerin olduğunu dile getirdi.

Dizdar, "Peki hayatımızdan her şeyi ile yoğurdu çıkarmalı mıyız?" 
sorusuna da kesin bir cevap veriyor. 
"Kesinlikle hayatımızdan çıkarmamalıyız. 
Tam tersine mümkün olduğu kadar daha çok yer açmalıyız. 
Ama, endüstriyel yoğurdu bırakıp yoğurdu evde yapmalıyız" diyor.

Benzer Yazılarım

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...♥ Zeynep'le Güne Merhaba ♥...

'Ve sen yine denendiginde
ve yine kalbin daraldiginda
ve yine bütün kapilar yüzüne kapandiginda
ve yine ne yapman gerektigini bilemediginde
Uzun uzun düsünve hatirla Yaradanini!
Allah kuluna kâfi degil mi?
(Zümer/36)

Konumuz Ne olsun :)