Translate

22 Ocak 2020 Çarşamba

96 YAŞINDAKİ KADININ SATIŞA ÇIKARDIĞI TORONTO'da 72 YILLIK MUHTEŞEM EV

96 yaşındaki bir kadının, Batı Toronto’da satışa sunulan evini görünce herkes hayran kaldı.

Dışarıdan alıcı gözüyle baktığınızda, sıradan bir evmiş gibi düşünebilirsiniz, 

hatta cazip gelen herhangi bir tarafı da olmayabilir. Ya İÇİ ?

70 yıldır tadilat görmeden tertemiz korunmuş bir müze mi dersiniz bir masal evi mi?

TAM 70 YIL

Ev sahibi yaşlı kadın Joyce, evini görüp fiyat vermeleri için Carla ve Gladys’i aradığında, emlakçıların gözünün önüne gelen manzara tam olarak demode ve yıkık dökük bir evdi.

 Eve girmeden önce restorasyon ekibini bile aramaya kalkabilirsiniz. 

Oysaki kapının eşiğinden adımınızı attığınız anda k-anınızı dondurarak sizi şaşkına çeviren klasik bir güzelliğin içinde kendinizi kaybedeceksiniz. 

İşte tüm ön yargılarınızı rafa kaldırmanın tam sırası!


 Bir gün, Spizzirri kardeşlerin ofisindeki telefon çaldı. 
Carla telefona cevap verdiğinde garip bir sesle karşılaştı. 
Telefonun ucundaki kişi ise Joyce’du. Carla’ya göre Joyce diğerleri gibi yalnızca potansiyel bir satıcıydı ve mülkiyeti için O’na en iyi fiyatı alacağına dair güvence vermeye çalıştı. 
Carla özgüvenli ve soğukk-anlı kalmak için çabaladı çünkü onlar çoğu satıcı tarafından sonsuz güven duyulan, rakipsiz emlakçılardı. 
Halbuki Joyce, onlar için alışılmışın dışındaydı. Carla, Joyce’un sesindeki tereddüdü fark edip paniğe kapılmaya başladı. Yaşlı k-adın eviyle ilgili beklentisini söylediğinde, Carla oturduğu sandalyeden düşmemek için kendini zor tuttu.


Yıllarca yalnız yaşayan yaşlı birinin evi elbette bakımsız, kirli, kokuşmuş, el değmemiş eşyalarla dolu, tozlu duvarlarla kaplı ve hatta satışa hiç de uygun olmayan durumda bile olabilir… 
Joyce, evini satmanın O’nun için ne kadar zor bir karar olduğunu açıkladığında, Carla duydukları karşısında bir kez daha şoka girdi


Emlakçı kardeşlere evin içinde yetmiş yıldan fazladır hiçbir şekilde tadilat yapılmadığı söylendiğinde, 
akıllarını kaçırmamak için soğukkanlı olmaya çalıştılar, çünkü o yaştaki bir k-adının evine yetmiş yıl hiç el değmemesi demek; 
tam bir kaosa ve evin yaşanamayacak hale dönüşmesi anlamına geliyordu. 
Evin içinin bozulmadığı söylense de, tecrübeleri emlak kraliçelerinin gözünde 96 yaşındaki bir kadının 
hiçbir tadilat ve bakım olmadan evini yepyeni tutma ihtimali yok denecek kadar azdı. 
Oysaki bu sıradan görünümlü evin içinde onları neyin beklediğini kesinlikle bilmiyorlardı.

Elbette, 96 yaşındaki bir kadının, 
yaşamı boyunca biriktirdiği kir, karışıklık, düzensizlik ve binlerce gereksiz eşyayla evini kusursuz bir durumda tutmasına pek imkan yoktu. 
Muhtemelen bu ev için ciddi bir tadilata ihtiyaçları olacaktı; ancak hala onları neyin beklediği hakkında hiçbir fikirleri yoktu. 

Joyce’un evi Jane Street’te, Toronto’nun Eski Değirmen mahallesindeydi. 
Carla, bu bölgede varlıklı sakinlerin yaşadığını ve butik oteller gibi üst düzey işletmelerin olduğunu biliyordu. 
Burada evler diğer yerlere nispeten daha hızlı ve fevkalade bir fiyata satılıyordu.


Hesaplamalarına göre, bu bölgedeki konutların değeri 968 bin doların bile üzerindeydi! 
Kulağa hiç şüphesiz ki oldukça hoş bir kazanç gibi geliyordu; ancak tahminleri uykularını kaçırmaya başlamıştı bile. 
Ne kadar motive olmaya çalışsalar da kendilerini en kötü senaryoya hazırlıyorlardı. 
Derken, ortaya yeni bir problem çıktı! 
Şüphesiz ki yetmiş yıldan fazladır yaşadığı yere ‘elveda’ demek hiç de kolay bir karar değildi. 
Joyce, adeta ömrünü geçirdiği bu eve veda etme fikriyle yoğun bir mücadele halindeydi ve evi satmaktan vazgeçmek üzereydi. 
İlk iş olarak Joyce’u evini görmelerine izin verme konusunda ikna etmek zorundaydılar.
 .
.
Sonra Ne mi oldu!!!
Eve Kanada’nın dört bir yanından iç mimarlar resmen akın etti. 
Herkes bu tuğla mülkün içinde ne saklandığını görmek için sıraya dizilmişti. 
Mimarlar Joyce’un parlak renklerden kaçındığını ve muhteşem uyumlu tonlar tercih ettiğini gözlemledi. 
Renklerin dansının yanı sıra, ev metalik duvar kağıtlarıyla kaplıydı ve altın mobilyalarla doluydu; 
ancak tüm tasarımlar arasında çiçek desenlerini sıklıkla kullandığı ve çok sevdiği belliydi. 

henüz 24 yaşındayken bu evde yaşamaya başlamıştı ve o günden bu yana, moda konusunda ciddi gelişmeler olmuştu. 
Tasarımla harcadığı uzun yıllardan sonra hiç kimse evin bugün nasıl göründüğünü tahmin bile edemezdi. 
İstediği gibi bir konut arayan alıcı için, evin iyi bir konumda olmasının yanı sıra içinin eksiksiz bir şekilde döşenmiş olması her zaman avantajdır, çünkü yeni ev sahibi çantasını alıp eve direk yerleşebilir. Joyce’un evi içinse durum biraz farklıydı. 
Evin her bir metrekaresi 40’lı yıllardan kalan antik eşyalarla dolu, muhteşem bir iç tasarım stiline sahipti; zarif ve iyi muhafaza edilerek de görenleri büyülüyordu. 
Ne yazık ki, acı gerçek şuydu; Joyce’un mobilyalarının tamamı bu evde bırakılmayacaktı; ev sigortasının olup olmadığı konusunda da şüpheler hala devam ediyordu.


Joyce, evini satacağı için ifade edilemez bir üzüntü yaşıyordu; 
ama eşyalarını evle birlikte satmayacağı için nispeten rahattı. 
Neyse ki, tüm o gösterişli ve paha biçilemez parçalar k-ı-zına miras kalacaktı. 
Joyce, bu eşyalara gerçekten iyi bakabilecek birinin olması gerektiğini ve bunu yapabilecek tek kişinin de k-ızı olduğunu biliyordu. 
Evdeki bütün eşyaların, mobilyaların, antikaların 70 yıldır bu kadar özenle korunabilmesi akıllara durgunluk veriyordu. 
Joyce, kendi evinin tasarımcısı olarak çok şanslıydı çünkü yapılan dekorasyonda yalnız değildi. 
Tüm ailesi bu evi güzelleştirmek ve baştan yaratmak için seferber olmuştu. 
Mobilyalardan duvardaki perdelere ve yataklardaki çarşaflara kadar hepsi Joyce’un yaratıcı fikirlerinin ürünüydü. 
Neyse ki, II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ve ekonominin canlanmasıyla birlikte çok daha fazlasını yapabildiler. 
Elbette evin içindeki bu efsane değişiklikler yapıldıktan sonra evin sigorta ücreti de artmış olsaydı hiç şaşırmazdık.



 




 


 

 

13 Ocak 2020 Pazartesi

Grip & Soğukalgınlığı için Kış Bitki Çayı

Grip İçin Şifa Kış Çayı 

Ihlamur Limon Tarçın Ayva Kabuğu Ada Çayı Ceviz Perdesi Elma

1 Avuç Ihlamur : Soğuk havalardan kaynaklı grip ve nezleye iyi gelir, öksürüğü keser!

2 dilim Limon : Yüksek oranda C vitamini içeren bir antibiyotiktir, ateşi düşürür, bağışıklık sistemini güçlendirir.

1 Çubuk Tarçın : Mikrop önleyici/ semptonları temizleyici olarak kullanılmaktadır.

1 Tutam Ada Çayı : Balgam söktürücü, vücudu terleten bir yapıya sahip olduğu için toksin atıcı işleve sahiptir.

5-6 Adet Ayva Kabuğu : O kadar çok şifası varki araştırın bir :) artık yediğim ayva kabuklarını atmıyorum kurutuyorum.

2 Adet Ceviz İçi Perdesi : Öksürüğe balgam söktürücü, kanı temizliyor, kurt düşürücü etkiye sahiptir.

1 Dilim Yeşil Elma : İnce dilim :) Evde bu sefer yoktu ama ilave edin, kilo verdirir, antioksidan kaynağıdır kanseri önleyebilir etkiye sahiptir.

 

  1. En alta Ayva – Tarçın – ceviz ve adaçayı kabuklarını yerleştiriyorum, 
  2. üzerine bol ıhlamur çiçeklerini. 
  3. Limonu ve yeşil elmayı güzelce yıkayıp ikişer dilim halinde yerleştiriyorum.
  4. Az ateşte soğuk suyla demlemeye koyuyorum 15 dk. sonra kaynayınca güzelce kapatıyorum 
  5. 15dk. dinleniyor. sonra afiyetle içebilirsiniz
  6. Bu çayı özellikle 2 akşamda bir hazırlayıp içerseniz hasta olmadan önce şifa kaynağıdır. 
  7. Biraz ekşi bir aromaya sahiptir ama tavsiye ediyorum, bu havalarda bire bir.

 

9 Ocak 2020 Perşembe

Patatesli Açma – Puf Puf Yumuşacık Anne Tarifi

Oğlumun okula yanına koymak için genelde akşam yapıyor annem :)Tadı kıvamı muhteşemdir...
Gün ışığı olmadığından, akşamları çektiğim resimlerim biraz koyu oluyor :(

 

Malzemeler

  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 1 su bardağı sade soda (soğuk olmasın oda sıcaklığında)
  • 1 paket yaş pakmaya
  • 1 yumurta ( beyazı içine sarısını üzerine kullanıyoruz)
  • 2 tatlı kaşığı tuz
  • 4 tatlı kaşığı toz şeker
  • 4 – 5 bardak un (yumuşak bir hamur olucak doğaçlama katıyorum açıkçası ölçüm biraz el kararı)
İç harcı için :
  • 3-4 Adet büyük haşlanmış patates
  • Maydanoz

Üzeri için : Çörekotu, susam







Hazırlanışı

  1. Pakmayayı, şeker ve süt ile karıştırıp 5 dakika bekletiyoruz.
  2. Maya biraz kabardıktan sonra maden suyu ve sıvı yağ ile karıştırıyoruz.
  3. Sonra içine yumurta beyazı, tuz ilave ediyoruz.
  4. Yumuşak bir hamur kıvamı istiyorum hanımlar, azar azar unu ilave edip yoğurun hamurunuzu şimdi.
  5. Hamurun üzerini bir bezle kapatıp 1-2 saat kadar mayalanmaya bırakıyoruz. (püf noktası !)
  6. Önceden haşladığımız patatesleri hazırlayalım bu sırada, soyup, ezip, içine maydanozu kıyın, 2 kaşık sıvı yağ ekleyelim.
  7. Mayalanan hamurumuzu hazırlayalım şimdi: mandalina büyüklüğünde koparıp tezgahta düzleştiriyoruz. içine bıçakla çizgiler kesince dışarıya fırlıyor iç harcı görüntü açısından bu şekli tercih ediyorum, sonra rulo sarıp düğüm atar gibi simit şekli veriyoruz.
  8. Yağlı kağıt üzerine dizerek, üzerini susam ve çörek otuyla süsleyebilirsiniz. Artık önceden ısıtılmış 160-170 derece fırınımıza atabiliriz.
  9. Yıllardır Yiyen herkes çok seviyor, afiyet bal şeker olsun.   




3 Ocak 2020 Cuma

GÜLÜMSE :) Sana Çok Yakışıyor ...



Sebepsiz yere gün içinde gülmenizin 

veya mutlu insanlarla birlikte olmanızın 

beyniniz üzerindeki pozitif kimyasal etkilerini biliyor musunuz? .


24 Aralık 2019 Salı

BIRAKIN PERDELER AÇIK KALSIN


Yaşlı hanım hastamız “İstemiyorum. 

Perdelerin kapanmasını istemiyorum. 

Pencere bahçeye bakıyor, üstelik 4. kattayız. 
Kimsenin içeriyi göreceği yok. Lütfen perdeleri kapatmayın” diye söyleniyordu.

O gece yattığı koğuştaki diğer hastalar perdeleri kapattırmadığı için servis hemşiremizden yardım istemiş,
hastamızı ikna edemeyen hemşiremiz de sorunu bana iletmişti.
 Odadaki diğer iki hasta pencere kenarında yatmakta olan hastamızın perdelerin kapanmaması yönündeki ısrarını anlamamış:(
biraz da öfkelenmişti.
Odaya neden girdiğimi anlayan hastamız ağzımı açmadan
“perdelerin kapanmasını istemiyorum, lütfen ısrar etmeyin” diyerek karşılamıştı beni.
İkna olacak gibi görünmüyordu.
Yatağının kenarına oturup sakinleştirmeye çalıştım.
 Odadaki diğer hastaların isteğini de ileri sürerek hiç olmazsa tül perdeyi çekmeye razı ettim.
Pek içine sinmemişti ama oyunun kuralına göre oynanması gerektiğinin de farkındaydı.
Odada gerginlik sürüyordu.
Yanlarında kalıp konuşturup sakinleştirmeyi düşündüm.
Hastamızın ziyarete gelen çocukları ve torunları olduğunu hatırlayıp, onları sordum.
Özellikle torunlarından söz etmeye başlayınca yumuşadığını, yüzünün güldüğünü fark ettim.
Oğlu ve kızının çok çalıştığından, kendi çocukları ile ilgilenmeye zaman kalmadığından yakındı.
- Evde herkes çalışıyor. Büyük torunum okuldan eve geldiğinde karşılayan kimse olmuyor.
O kocaman evde tek başına ne bulursa onunla karnını doyurup televizyonun karşısına oturuyor. Garibimin önüne sıcak yemek koyup sırtını sıvazlayacak, saçını okşayacak biri bile yok yanında.
“Ama modern hayat hep böyle. Hayat hızlı ve herkes meşgul, ne yapacaksınız?
Bütün büyük kentlerde bu sorunlar yaşanıyor sanırım” diye üsteledim.
Omuzlarını silkti. Doğrulup yastığını düzeltti.
Sonra yine o öfkeli gözlerle baktı.
- Modern hayatmış, sevsinler. İnsanı yalnız bırakan, başkalarından uzaklaştırıp içine kapanmasına yol açan modernliği ne yapayım?
Herkes yalnız, çocuklar bile yalnız görmüyor musunuz?
Kimse kimsenin derdini bilmiyor, bilse bile kulağının üstüne yatıp görmezden geliyor.
Anlatmaya çalışsan yaşama telaşından kimsenin durup dinlediği de yok.
- Nasıl bir yalnızlık bu sözünü ettiğiniz?
Her ne kadar konu ilgimi çekse de gerçekte, hastamızı biraz daha konuşturup sakinleştirmeyi
ve böylece odadaki gergin havanın bir ölçüde giderilmesini amaçlamıştım.
- Doktor bey oğlum, yıllar içinde azar azar öyle şeyleri yitirdi ki insanlar,
evlerine kapandıkları yetmedi, şimdilerde kendilerine de kapanmalarını bekliyorlar.

Sonra çocukluğunu, insanların bahçeli konu komşunun birbirini görebildiği evlerde yaşadığı yılları anlattı.
Konu odadaki diğer hastaların da ilgisini çekmiş, az önceki hırlaşmayı unutup hastamıza kulak kabartmışlardı.
- Önce bahçeler otopark oldu.
Apartman hayatı, modern yaşam dedik bahçenin çamurundan kurtulduk diye kandırdık kendimizi. Herkes evlerine çekildi.
Kimse kimseyi görmez, duymaz oldu.
- Peki sonra?
- Sonra sıra balkonlara geldi. Balkonları kapatıp eve kattılar. İşyerleri de balkonsuz oldu.
Dışarının tozundan kirinden kurtulduk diye kandırdık yine kendimizi.
Konu komşuya, gökyüzüne, dünyaya açılan balkonlar da gitti elimizden.
Yetmedi sıra pencerelere geldi. Tül perdeydi, güneşlikti, kalın perdeydi derken pencereler de örtüldü.
Jalûzi, panjur stor derken pencereler kapandı.
Onca para döktüğümüz perdelerimize bakıp “ne güzel oldu” diye avunduk.
Güneş görmeyen, gün ışığı gibi yanan lambalarla aydınlatılan işyerlerine, evlere kavuştuk.
Her şey yavaş yavaş oldu.
Modernleşiyoruz diye tüm bunları sineye çektik.
- Peki ya şimdi?
- Görmüyor musunuz?
Herkes içine kapandı.
Bahçesi balkonu olmayan pencereleri örtülü o çok modern evlerde dışarıyla tek bağlantısı televizyon olan insanlara dönüştük.
Gerçi biraz daha okumuş olanların internet ve cep telefonları da var ama yalnızlık aynı yalnızlık.
İnsanları içine kapatıp yalnızlaştırdılar.
Şimdi sadece bakmaları istenen yöne,
televizyona bakıp orada izledikleri dünya ile yetinmelerini orada yaşayıp tüketmelerini, sadece tüketmelerini bekliyorlar.
Dedim ya modernlikmiş, sevsinler…
Odadaki hastalardan biri televizyonun sesini önce kıstı, sonra da kapattı.
Diğer hastamız dayanamayıp “Durum bu kadar mı kötü?” diye sordu.
Bizimki gülümsedi duvarda asılı olan manzara resmini gösterdi.
- Kimileri durumun farkında.
Duvarlarına resimler asıp ara sıra da olsa başka yöne bakmayı, resimlerin içine dalıp hayaller kurmayı veya kitap okuyarak kendini avutmayı başarabiliyor.
Ama ben çocuklar için, torunlarım için kaygılıyım.
Hangi çocuk gökyüzündeki bulutlarla !
veya oyun oynadığı halının üstündeki desenlerle hayaller kurmamış, oyunlar oynamamıştır?
Öyle bir kapandık ki hayata, şimdi ne o halılar var, ne de çocuklarımızın görebileceği gökyüzü.
Varsa yoksa televizyon, tablet,bilgisayarlar.
Her şey hazır, hayaller bile.
Hayal kurmayı bile çok görüyoruz, çocuklara.
Eliyle pencereyi gösterip “Bu yüzden istiyorum, penceremi.
Hastane odasında bile olsa pencere örtülmesin, perdeler açık kalsın istiyorum.
Gökyüzümü kaptırmayacağım bu yamyamlara” dedi.
Bu sözlerden sonra başucundan kitabını ve gözlüğünü aldı.
Odada az önceki gerginlikten eser kalmamıştı.
İzin isteyip yanlarından ayrıldım.
Ertesi sabah
ve daha sonraki günlerde o odanın tüm perdelerinin açık olduğu dikkatimizden kaçmadı.



Üstelik hastamızın taburcu olmasına

ve aradan geçen onca zamana karşın hiçbirimizin eli gitmedi o perdeleri kapatmaya.

🙏🙏💖💖
Dr. Mehmet Uhri ~☆☆

17 Aralık 2019 Salı

Yerli Malı Haftası Şapka Yapımı - Anaokulu İlkokul Etkinlikleri

Oğlum Bu sene Yer fıstığı oldu

Hem rengi uygun olsun hem farklı tasarım bir şapka yapalım dedik,

evdeki mukavva kağıt yada renkli kartondan da yapabilirsiniz

Çok kolay ...

 

Yerli Malı; Yerli Malı,

Her TÜRK O'nu KULLANMALI !

 

Yerli Malı Haftası, 12-18 Aralık tarihleri arasında 
Türkiye'de tüm okullarda kutlanan belirli günler ve haftalardandır.
 I. Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik darboğazın ardından 
yabancı ülkelere para akışının önünün kesilmesi ve toplumsal tutum bilincinin oluşması amaçlanmıştır. 

Özellikle okullarda "YERLİ ÜRETİM" temalı etkinliklerle kuru yemiş , çerez, meyve ve bakliyat çeşitleriyle 
hazırlanmış şapka, afiş, şiir ve sınıflarda hazırlanan lezzetli masalarlarla kutlanıyor.

 
Yer Fıstığı Şiiri

Yer üstünde çiçek açan,
Kökle toprağa karışan,
Yer altında olgunlaşan
Bir meyvenin tohumuyum.

Esasında fıstık olan,
Adını topraktan alan,
Bol vitamini bulunan
Besleyici bir nesneyim.

Yağı için üretilen
Pembemsi zarla örtülen,
Kavrulmuşları yenilen
Çerezlik kuru yemişim.

16 Aralık 2019 Pazartesi

Yalova Termal Şifalı Kaplıcaları - Sultan Banyo

Dünyada sağlık turizmi giderek önem kazanıyor ...

 İstanbul'a Yenikapı'dan Feribotla 1saat 15 dk. uzaklıkta 

araçla köprüden 1 buçuk saatte gidebileceğiniz şifa kaynağı sıcacık bir ortamdan bahsedelim ...

Yalova merkeze 12 km. mesafede ve minibüs kalkmaktadır... 

Biz bu hafta ufacık bir kaçamak yaptık :)

özellikle sonbahar kış aylarında tavsiye ediyorum .... 

 


Yalova Termal Kaplıcalarının Hikayesi Nedir ?


Termal ilçesinde bulunan kaplıcaların milattan önce 2000 yılında meydana gelen 
bir deprem sonrasında ortaya çıktığı bilinmektedir. 
Bu dönemden sonra sürekli ilgi odağı olan Termal ilçesi, özellikle Romalılar döneminde çok daha meşhur olmuştur. 
Farklı kaynaklarda yer alan bilgilere göre yerin altından çıkan sıcak su ve buhar, 
o dönemki insanların burada yeraltı tanrısı yaşadığına inanmasına neden olmuştur. 
Romalıların ardından Bizans hakimiyetine giren Termal ilçesine ilk hamam bu dönemde yaptırılmıştır.


Yalova hem memleketim hem yakında nefes alacağım bir tatil, sağlık ve turizm merkezi .
Hava ne kadar soğuk desekte; 
ulu kocaman çınarlar arasında yol alırken bu mis gibi hava harika geliyor.
yazın görseniz yemyeşil birde :)

Hayrettin Karaca tarafından, 1980 yılında 13,5 hektar arazi üzerinde kurulan koleksiyon 
Türkiye'nin ilk ağaç müzesi Karaca Arboretumu da buradadır.
 Bugün yaklaşık 7000 civarında değişik bitki türü ile harika peyzaja sahiptir.



Yalova Termal, 
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TERMAL İŞLETME İDARESİ tarafından işletilmektedir.

Kalsiyum, Sülfatlı Ve Florürlü Miks Termomineral Sular Sınıfındandır. 
Toplam Mineralizasyonu Yaklaşık 1500 Mg/L Düzeyindedir. 
Ayrıca Kaplıca Suyu Renksiz, Berrak Ve Tatlıcadır. 
1911 Yılında Roma'da Yapılan Kaplıcalar Yarışmasında "Suları Faydalı En İyi Kaplıca" Ödülünü Almıştır.

Yalova Termal Suyunun Termal Havuz ve Kurşunlu Hamamı, Banyo Kürleri, 

Özellikle Romatizmal Hastalıklarda Etkilidir.  

Girişten sonra biraz ilerledikçe tarihi Termal Kaplıcaları ve Bembeyaz Çınar otel sizi karşılıyor,  

Sağlık Bakanlığı Çalışanları İçin %50 İndirim Uygulanmaktadır.
Tesisin Şifalı Suları Hatta bu kış çekilen fotoğrafı Dünyaca Ünlüdür.

 

 
Yalova Atatürk’ün benim kentimdir dediği;
Termal'de pek çok defa gelerek yazlık başkent olarak kullandığı 
1929’da 35 günde tamamlanan Atatürk Köşkü’nü gezebilirsiniz (ücretli)

Tam meydanında kurulan ve muhteşem sultan kostümleri 
hatta rengarenk papağanlarla fotoğraf çektirebilirsiniz. 


İlk misafiri Mustafa Kemal Atatürk olan tarihi Limak otel muhteşeme ama söylemeden geçemicem .



 

Aslında çok fotoğraf çekmek isterdim 
ama kendim yürüyüşe dalmışım, bu sefer gözlerim benim için kaydetti anı...
Yine de netten buraya dair güzel noktaların hepsini toparladım sizlere ... 



Biz sıklıkla :) 
Sultan Abdülmecid'in 
Bezm-i Alem Valide Sultan 'ın romatizma ağrılarına iyi gelince ilgi gören
Valide Hamamı’nın yanında Sultan Banyo'yı tercih ediyoruz... 
Aile banyoları var ücreti 2 kişi+çocuk için 60 tl. 


Bir nefes şu hayat !

Sevgilerimle ...



 

 

Benzer Yazılarım

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

...♥ Zeynep'le Güne Merhaba ♥...

'Ve sen yine denendiginde
ve yine kalbin daraldiginda
ve yine bütün kapilar yüzüne kapandiginda
ve yine ne yapman gerektigini bilemediginde
Uzun uzun düsünve hatirla Yaradanini!
Allah kuluna kâfi degil mi?
(Zümer/36)

Konumuz Ne olsun :)